Yapılacak olan ara görüşmeler ile TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamları baz alınarak açlık sınırının altında yaşamaya mahkum edilen işçinin maaşında düzenlemeye gidilecek. Görüşmeler öncesi iktidarın seçim öncesinde asgari ücretin 500 dolar bandında olması gerektiğine yönelik ifadeleri hafızalardaki tazeliğini korurken, seçim sonrasında yaşanan döviz patlamasının zamlara ne denli yansıyacağı soru işaretleri arasında yer alıyor. Prof. Dr. Aziz Çelik asgari ücret görüşmeleri öncesi Elips Haber’e özel açıklamalarda bulundu.

Şimşek enflasyonu kontrol altına almaya çalışacak

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek görevi Nureddin Nebati’den devraldı. Merkezi yönetim bütçesi nisan ayı sonuçlarına göre, ocak-nisan döneminde bütçe gelirleri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 38.6 oranında artarak 766.6 milyar liradan 1 trilyon 62.7 milyar lira olurken, bütçe giderleri yüzde 83.9 oranında artışla 786 milyar liradan 1 trilyon 445.2 milyar liraya yükseldi. Geçen yıl dört aylık dönemde 19.4 milyar lira olan bütçe açığı ise bu yıl 382.5 milyar lira oldu. Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek bir yandan bütçe dengesini sağlamaya, bir yandan da enflasyonu kontrol altına almaya çalışacak.

“Bu ücret politikasının değişmesi gerekiyor”

Türkiye'de genel ücret haline gelen asgari ücretin Temmuz ayında 500 Dolar bandına çıkarılması ile ilgili vaat verilmişti. Yeni Maliye Bakanı'nın geçmişinden dolayı zam konusunda eli sıkı biri olduğu biliniyor. Temmuz ayında bu denli bir zam bekliyor musunuz? Asgari ücretli'nin yaşadığı kayıp karşılanabilir mi?

Şimdi konuştuğumuz ücret asgari ücret değil. Sizin de söylediğiniz gibi ortalama ücreti konuşuyoruz. Yani Türkiye'de ücretsiz çalışanların yaklaşık yüzde 50’si asgari ücret civarında bizim asgari ücret komşuluğu dediğimiz düzeyde ücret alıyor. Oldukça yüksek bir oran. Yani ortalama ücret haline gelmiş durumda. Dolayısıyla ortalama ücretin 500 dolar olup olmaması tartışmasıdır aslında bu tartışma. Bu ücret politikasının değişmesi gerekir. Bu kadar geniş bir asgari ücret kapsamı söz konusu olmaz, bu o zaman bunun ortalama ücret olarak düşünülmesi lazım.

“Türkiye açısından kabul edilebilir düzey değil”

Dolayısıyla 500 dolar civarında bir ortalama ücret Türkiye açısından kabul kabul edilebilir bir düzey değil. Bu pek çok kalifiye ücretinin çok düşük olmasına yol açıyor. Öncelikle bunu saptamak lazım. Yani hangi ücreti konuşuyoruz? Bu belli değil. Teknik olarak asgari ücret deniyor fakat fiilen ortalama ücreti konuşuyoruz. Önemli sorunlardan birisi bu.

“500 dolar civarına çıkarılmasının zor olduğunu düşünüyorum”

İkincisi, 500 dolar vaadi önceki hükümet döneminde dillendirildi. Kamuoyunda bu yönde bir beklenti oluştu. Dolayısıyla önümüzdeki Temmuz'da asgari ücretin net 500 dolar civarına çıkarılması konusunda yüksek bir beklenti var. Ben yerel seçimler nedeniyle bunun karşılanmasının buna karşı çıkılmasının zor olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar Şimşek asgari ücret artışıyla ücret artışları konusunda sıkı maliye politikasını savunan, sıkı para politikasını savunan bir bakan ve siyasetçiyse de önümüzdeki yerel seçimler nedeniyle Cumhurbaşkanı'nın bu noktada Şimşek'e rağmen bu adımı atabileceğini ya da Şimşek'in ikna edilebileceğini düşünüyorum.

“Alım gücünün düştüğünü gösteriyor”

AB ülkelerine kıyaslandığında en düşük asgari ücret Türkiye'de bu konu da neler düşünüyorsunuz?

Asgari ücrette döviz ya da dolar kıyaslaması, alım gücünü değil, iş gücü maliyeti açısından önem taşıyor. Çünkü Türkiye Euro sistemine dahil değil. Dolayısıyla Avrupa'yla bir para birliği söz konu değil. Bu iş gücü maliyeti açısından önem taşıyor. Yani Türkiye'de iş gücü maliyetinin ne durumda olduğunu gösterir bize bu. Tabii Türk lirasının döviz karşısında değer kaybetmesiyle de alım gücünün düştüğünü gösterir bize. Yani döviz karşılaştırmasında önemli olan husus budur.

“Asgari ücret Avrupa Birliği ülkelerinin altında kaldı”

Şimdi son kur sıçramasıyla birlikte, yani yeni Maliye Bakanının gelmesiyle birlikte yaşanan kurs sıçraması sonrasında Türkiye'deki asgari ücret Avrupa Birliği ülkelerinin altında kaldı. Eskiden Bulgaristan'ın bir tık üzerindeydi. Bulgaristan'da 399 avroluk bir brüt asgari ücret var. Türkiye bunun biraz üzerindeydi. Şu anda Türkiye'nin brüt 395 avro civarında bir asgari ücret var. Dolayısıyla Avrupa'nın Avrupa Birliği’yle karşılaştığımızda en düşük asgari ücrete sahip ülke durumunda.  Bu da tabii Türkiye'de iş gücü maliyetlerinin Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştığında ciddi biçimde düştüğü anlamına geliyor. Bu ne anlama gelir? Özellikle ihracatçı açısından düşük kur daha doğrusu düşük TL'de değer kaybetmiş. İş gücü maliyetlerinin zayıflaması, düşmesi anlamına gelir.

“Türkiye'de asgari ücret ortalama ücret haline gelmiştir”

İkinci söyleyeceğim Avrupa Birliği'yle karşılaştırma yaparken unutulmaması gereken noktalardan birisi asgari ücretin kapsamıdır. Türkiye'de söylediğim gibi asgari ücret yaklaşık iş gücünün, çalışanların yüzde ellisi asgari ücrete yakın ücretlerle çalışıyor. Avrupa Birliği'nde bu oran yüzde 4’ün altındadır. Yani Avrupa Birliği'nde asgari ücret hakikaten asgari ücrettir. İstisnai bir ücrettir. Ve çok sınırlı bir kesime verilen bir ücrettir. Türkiye'de asgari ücret ortalama ücret haline gelmiştir. Dolayısıyla Avrupa'da asgari ücret tartışmasıyla Türkiye'de asgari ücret tartışması bambaşka tartışmalardır. Avrupa'da ücret düzeyi esas olarak asgari ücretle değil toplu sözleşmelerle belirli oluyor. Türkiye'de ise tam tersine asgari ücret ücret düzeyi asgari ücretle belirleniyor. Yani en önemli çelişki ya da sorun Avrupa Birliği'yle karşılaştığında Türkiye'yle Avrupa Birliği karşılaştığında bu diye düşünüyorum.

“Ücretler aşağıya doğru bastırılıyor”

Ülkemizde asgari ücretin genel ücret durumuna gelmesi hakkında neler düşünüyorsunuz? Bu durum ne gibi sorunlara sebep olabilir?

Bu durum kabul edilebilir bir durum değil. Ücret düzeyi işlerin, mesleklerin zorluğuna, kalifikasyonuna, eğitime bağlı olarak fark eder. Dolayısıyla ücretlerin eşitlenmesi, ücretlerin aşağıya doğru bastırılması iki soruna yol açar. Bir dengesizlik ve adaletsizlik yaratır. İkincisi de daha kalifiye mesleklere sahip olanların yoksullaşmasına yol açar. Türkiye'de yaşanan da bu. Yani ücretleri aşağıya doğru bastırılıyor. Asgari ücret daha çok arttırılıyor ama asgari ücretin dışındaki ücretler özellikle özel sektörde daha az arttırıldığı için giderek herkes asgari ücrete yakın ücretler almaya başlıyor.

 “Ücretler arasında dengesizlik, adaletsizlik yaratıyor”

Özel sektörde sendikasız çalışanlar asgari ücrete yakınlaşıyor. Bu ciddi bir biçimde ücretler arasında bir dengesizliğe, adaletsizlik yaratıyor. Bu çalışanlar açısından da tepkiye yol açıyor. Aynı zamanda yoksullaşmaya yol açıyor. Asgari ücretlilerin alım gücü biraz artsa da toplumun diğer kesimlerinin yani ücretle yaşayan diğer kesimlerinin ücretlerine ciddi bir düşüş var. Yani şu anda 8 bin 500 TL asgari ücret memur maaşıyla en düşük memur maaşı on iki bin TL.  Öğretmen maaşı on dört- on beş bin TL civarında. Dolayısıyla bunlar geçmişte asgari ücretin iki buçuk katı civarında ücretler söz konusu iken buralarda bunlar asgari ücrete yakınlaşmış durumda.

“Düşük ücret-asgari ücret yaygınlaştırılıyor”

Türkiye ve izlenen ücret politikası en düşük düzeyde eşitlik sağlamak, dipte eşitlik sağlamak gibi tuhaf bir şeye dayalı. Bunun nedeninin de ben biraz siyasal olduğunu düşünüyorum. Yani bu politika sonucunda hükümet düşük ücretlere sahip olanların ücretlerini kendisinin arttırdığını izledim. Ve çok geniş bir kitlenin ücretini kendisinin belirlediğini söylemiş oluyor. Dolayısıyla bunlardan da seçimlerde destek alacağını umuyor ve alıyor nitekim. Bu jet politikasının böyle bir siyasal tarafı olduğunu düşünüyorum. Yani  sosyal yardım alanlarının sayısının çoğalması aslında iyi bir şey değil.  Toplumda sosyal yardıma bağımlı olanların sayısının artma anlamına gelir ama bu arttırılıyor. Sosyal yardım bir bağımlılık yaratıyor. Aynı şekilde düşük ücretli yani asgari ücret çok yaygınlaştırılıyor ve asgari ücret hükümet belirliyor yaklaşımıyla da bu bir siyasal mekanizmaya dönüştürülüyor diye düşünüyorum.

Muhabir: Sümeyye Aksu