Özel Haber: Sümeyye Aksu
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, (AİHM) geçtiğimiz günlerde verdiği ve FETÖ yargılamalarında ByLock ve BankAsya hesaplarının delil kabul edilmesini adil yargılanma hakkına aykırı bulduğu Yüksel Yalçınkaya kararı sonrası AİHM kararlarının iç hukuk yönünden bağlayıcılığı sorununu tekrar gündeme getirdi. Aynı şekilde AYM'nin bireysel başvuruda verdiği kararların benzer davalara emsal etkisinin Yargıtay tarafından kabul edilmemesi ve Yargıtay'ın bu AYM kararlarını bağlayıcı görmemesi sorunu da önemli bir sorun olmaya devam ediyor.
“Kendi içtihatlarımız AİHM kararından farklı”
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Yalçınkaya kararının sadece o davacı için etki doğuracağını ve benzer davalar için bağlayıcılığı olmayacağını belirtmişti. Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan da kendi içtihatlarının AİHM kararından farklı olduğunu ve AİHM kararını doğru bulmadıklarını ifade etmişti. Arslan, bireysel başvuruda Türkiye'nin hemen her kesiminden insanların bir şekilde temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine gelebildiğine dikkati çekerek, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurudaki kararları verirken temel meseleleri, temel anayasal meseleleri de ele aldığını, konuya ilişkin ilkeleri, standartları belirlediğini dile getirdi.
Peki, hangi durumlarda bireysel başvuru yapılabilir? Bireysel Başvuru ile hedeflenen nedir? Türkiye’de bireysel başvuruların kaçı uygulanmadı? Uygulanmamasının nedeni nedir? Ankara Barosu’ndan Avukat Necati Aydan Bekmez ile konuştuk.
“Her hak ihlali için başvuru yapılamaz”
AYM Başkanı Zühtü Aslan’ın, ‘Bireysel başvurunun amacı tek tek temel hak ve özgürlüklerle ilgili hak iddialarını ele alıp çözüm bulmak değildir. Bireysel başvurunun amacı hukuk sisteminin, hukuk düzeninin, yargının işleyişini hak ihlali üretmeyecek, ortaya çıkarmayacak bir noktaya getirmektir’ sözlerini bakış açısı olarak yanlış görmediğini vurgulayan Av. Bekmez, “Bir davanın aşamaları vardır; ilk derece mahkemesi, istinaf aşaması, temyiz aşaması gibi. Her dava bu aşamaların tamamından ya da kanunlarca belirlenmiş kesinleşme şartlarına göre birkaçından geçer. Eğer taraflar yargılama sırasında hak ihlali yapıldığını iddia ediyorsa bireysel başvuruya başvurabilir. Ama her hak ihlali için başvuru yapılabilir mi derseniz yapılamaz” dedi.
“Rusya’dan sonra en fazla hak ihlali şikayeti yapılan ülkeyiz”
2012 yılına kadar böyle bir sistemin olmadığını kararlar kesinleşince AİHM’e başvurulduğunu ve AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile güvence altına alınan hakların ihlal edilip edilmediğine karar verdiğine dikkat çeken Bekmez sözlerini şöyle sürdürdü;
“2012 yılında faaliyete başlayan Bireysel Başvuru ile AİHM’e gitmeden önce Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapılması, buradan da istenilen sonucun alınamaması halinde AİHM’e gidilmesi uygulamasına başlandı. Buradaki temel amaç Türkiye aleyhine AİHM’e yapılan başvuruları azaltmak ve iç hukuk sistemimizde bu ihlalleri çözmekti. Zira Türkiye’nin bu konudaki karnesi çok parlak değil, Rusya’nın ardından en fazla hak ihlali şikayeti yapılan ülkeyiz. Bu sistem getirildiğinde de sadece AİHS ile güvence altına alınan hak ihlallerine bakacağı düzenlendi. Yani AİHS tarafından güvence altına alınmayan bir hak ihlaline karar verilmiyor. Başkanın açıklamasına gelecek olursak evet kişisel hak ihlalleri tespit edilerek yurttaşların hakkına kavuşması sağlanıyor. Ama bu küçük amaç olabilir, kararların Resmi Gazete’de ya da Anayasa Mahkemesi’nin sitesinde yayımlanmasının sebebi ise büyük amaca hizmet ediyor. Asıl amaç mahkemelere yol göstermek ve bak bunu yaparsan hak ihlali yapmış olursun, bunu yapma diyerek sonraki olaylarda mahkemelere yol gösteriyor. Asıl amaç mahkemelerin bu hak ihlallerini tekrarlamaması ve bu şekilde hak ihlallerin sonuçlanması olabilir. Ancak başarıya ulaşıyor mu derseniz tartışmalı”
“Can Atalay kararının da uygulanmadığını görüyoruz”
Türkiye’de bireysel başvuruların kaçının uygulanmadığı ile ilgili bir verinin olmadığını söyleyen Bekmez, “Hak ihlali kararı verildiğinde önce bu hak ihlali nasıl giderilir ona bakıyor Anayasa Mahkemesi. Eğer yargılamanın yenilenmesi ile ya da mahkemenin vereceği bir kararla giderilebiliyorsa bunun yapılmasını istiyor. Yargılamanın yenilenmesi ile giderilemeyecek bir hak ihlali varsa tazminat ödenmesine hükmediyor. Bu tazminatlar ödeniyor mu ödenmiyor mu buna ilişkin benim bildiğim bir veri yok. Yargılamanın yenilenmesi ile ilgili de açık bir veri yok. Ama basına yansıyan olaylardan takip ettiğimiz kadarı ile mahkemeler siyasi olaylarda verilen hak ihlali kararlarını uygulamaktan imtina ediyorlar. Daha önce birçok olayda yaşadığımız gibi şimdi Can Atalay kararının da uygulanmadığını görüyoruz. Bu uygulamamanın nedeni bence tamamen siyasi, herhangi bir hukuki alt yapısı yok” diye konuştu.
“Yargı bağımsızlığını sağlamdan sorunu çözmenin mümkünatı yok”
Bu sorunun temelinin yargı bağımsızlığına dayandığını savunan Bekmez, “Bu anayasal olarak varsa da hakimlerimiz kendilerini tamamen bağımsız hissediyor mu yani anayasal güvence fiiliyata yansıyor mu hepimiz görüyor ve müşahede ediyoruz. Yargı bağımsızlığını sağlamadan ne yazık ki bu sorunu çözmenin mümkünatı yok” ifadelerini kullandı.
“Sistem şu anda kilitlenmiş durumda”
Anayasa Mahkemesi’nin önüne gelen hak ihlali dosyalarının çok büyük bir kısmı makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin oluyor” diyen Bekmez sözlerini şöyle tamamladı;
“Hatta abartarak söylüyorum, hemen hemen her başvurunun içinde bu iddia mevcut. Çünkü Türkiye’de yargılamalar çok uzun. Anayasa Mahkemesi de bu durumun farkında ve birçok hak ihlali kararı verdi. Bir yerde ise durdu ve tazminat vererek bu iş olmuyor, bu işi düzeltin dedi. Adalet Bakanlığı bünyesinde İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı kuruldu. Ama şöyle bir sorun var ki, bu başkanlık doğrudan başvuru almıyor, Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapıyorsunuz, onlar tazminat komisyonuna git diyerek kabul edilemezlik kararı veriyor ve o kararla komisyona başvuruyorsunuz. Yani Anayasa Mahkemesi’nin dosya sayısı azalmadı, yalnızca dosyaya verdiği emek yönünden bir zaman tasarrufu yaratılmış olabilir. Son kararı ile bundan sonra hiç bakmıyorum, buna etkili bir yol bulun dedi. Aslında böyle bir karar verebilir mi orası da tartışmalı. Yani Anayasa Mahkemesi, ben bu sorunu çözemiyorum, bunu yasama çözecek diyerek Anayasal görevini yapmayacağını açıkladı. Sistem şu anda kilitlenmiş durumda, yasama nasıl bir düzenleme yapacak bilmiyoruz. Bu sorunun çözülmesi gerektiği ise aşikar. Ama hak ihlali kararları ve tazminat ödemekle ancak bataklıktaki sinekler öldürülüyor. Bataklığın kurutulması için yargı faaliyetinin hızlı olmasının yolları bulunmalı”