İYİ Parti lideri Meral Akşener, Mersin’de düzenlenen seçim mitinginde konuşma yaptı. ‘‘Bu seçimler seçmenin bayramıdır’’ diyen Akşener, ekonomiden göçmen krizi konusuna kadar birçok konuda önemli açıklama yaptı.
Akşener’in konuşmasından satır başları ise şöyle:
"15 Mayıs’ta hayırlısı ile seçimi alacağız"
Bir oy Kemal’e, bir oy Meral’e verirseniz; evet Kemal Bey Cumhurbaşkanı, Meral Akşener de Cumhurbaşkanı olur. Bugün, 1 Mayıs Dünya Emekçiler ve Dayanışma Günü, bugün kutlu olsun. İşçilerimize, iş görenlerimize, emekçilerimize kutlu olsun. Buradan Millet İttifakı adına ve Meral Akşener olarak İYİ Parti adına bir söz vermek istiyorum. Ocak ayında emeklilerimize ve emekçilerimize yüzde 55 zam yapılmasını istemiştim, yapmadılar. Şimdi 15 Mayıs’ta hayırlısıyla seçimi alacağız, Recep Bey ve arkadaşları emekli, Sayın Kılıçdaroğlu makamına, ondan sonra ilk yapacağımız şey; temmuz ayının başında bütün emekli ve emekçilerime yüzde 50 zam yapmaktır. Bunu buradan söylemiş olayım.
"İktidar hizmet vermekle yükümlüdür"
Aranızda benim yaşımda olanlar var. Eskiden, hani o beğenmedikleri Türkiye’de, bu platforma çıkan siyasiler önce seçmenin karşısında bir hazır ola geçer, topuk selamı verir, yerlere kadar eğilir ve kendini projeleriyle, hizmet anlayışıyla seçmene, sizlere, beğendirmeye kalkar, siz de bir not verirdiniz. Eğer olumlu bulmuşsanız derdiniz ki, ‘Seni ve partini iktidar yaptım, hizmet edeceksin.’ Daha az beğendiğiniz zaman da derdiniz ki, ‘Sizi muhalefet ettim, siz bizim avukatımız olacaksınız.’ Muhalefet, halkın avukatıdır. İktidar da hizmet etmekle yükümlüdür.
"Elinin körünü diyorum"
3 buçuk yıl evvel. Ben daha yeni genel başkanım biliyorsunuz. Harika bir konuşma yaptım kendime göre. Gençleri, öğretmenlerin atanamamasını, çiftçiyi konuştum. Bir beğendim kendimi, bir beğendim konuşmamı anlatamam. Göğsümü gere gere çıktım, gazeteci kardeşlerim dizilmişler ve bana bu konuda soru soracaklar zannediyorum. Ne dediler biliyor musunuz, ‘Sayın Erdoğan, Sayın Kılıçdaroğlu’na böyle dedi. Sayın Kılıçdaroğlu da böyle cevap verdi, siz buna ne diyorsunuz?’ Beni DYP’den tanıyanlar vardır aranızda, ilk ağzımdan çıkan söz, ‘Elinin körünü diyorum’ olacaktı. Diyemedim. Genel Başkan olduğumu hatırladım. ‘Bana ne’ dedim, çıktım, gittim. Sonra arkadaşlarımızla toplantı yaptık, dedim ki, ‘Yün yumakları atılıyor, seçmen milletimiz çırak çıkıyor.’
"Ekonominin bel kemiği esnaftır"
Dolayısıyla biz esnafa gitmeliyiz. Esnaf hem sanayinin hem tarımın ürettiklerini satan ekonominin bel kemiğidir. Aynı zamanda bu ülkenin en fazla istihdam yaratan sektörüdür. Esnaf esnaf gezmeye başladık. O dükkanların içinde Allah şahittir, bir kere kendi partimi övmedim, başka bir partiyi yermedim. Ama şunu yapmaya çalıştık, sizin sesinizi dinleyip ona çözüm üretip sonra bu iktidarda bulunan arkadaşların bu çözümleri arzu ederlerse alıp; sizin adınıza, sizin için uygulamalarını talep ettik. Böyle bir yol bulmaya çalıştık. Pandemi döneminde bir kısmını yaptılar. Bu gezilerde ben; yorgun hale gelmiş, bizden daha yaşlı bir hale dönmüş gençler gördüm. 82 puan aldığı çocuğu, AK Parti’de ayısı dayısı olmadığı için, atanamamış, haykıra haykıra ağlayan anneler gördüm. Oğullarının iki üniversite bitirdiği halde, KPSS’den yüksek puan aldığı halde mülakata takılıp gece oturup gündüz uyuduğunu söyleyip ağlayan babalar gördüm. 5 tane, emekli maaşı farklı farklı olan emekliler gördüm. Tencere kaynatmakta zorlanan anneler gördüm. 21 yılda Türkiye’de böyle bir ekonomik kaosu, bu derece derin bir fakirliği yaratan insanları, istihdam yaratmadığı için işsiz bırakan, meşhur mülakat yüzünden her türlü ayrımcılığa maruz bırakılmış, gençleri Türkiye’de umutsuz hale getiren bir iktidar.
"Harcadığımız paranın karşılığı satamıyoruz"
Gözleri ışıltılıyı da buraya vermişler. Yandınız. ‘Epistemolojik ekonomi’ diyecek yandınız. Sittin sene işsizsin. Tarım gitti. Siz, tarım ürünlerinde indirim diyorsunuz, mazotu ucuzlatın, girdileri sübvanse ettiğimiz mevzuları artırın ve ekim öncesinde yerine getirin, mazottan, ilaçtan öldük diyorsunuz, ürünlerimizi harcadığımız paranın karşılığı satamıyoruz, iflas ettik diyorsunuz; o diyor ki; ‘epistemolojik.’ Yandınız.
"14 Mayıs seçimleri seçmenin bayramıdır"
Biz 14 Mayıs’ta önemli bir seçime gidiyoruz. Bu seçimler seçmenin bayramıdır. Oy kullanacaksınız, beğendiğinize oy vereceksiniz, beğenmediğinizi göndereceksiniz. Siyasetçi denilen tayfa, sizi ikna etmek için; hizmet anlayışını, vizyonunu, yapacaklarını, projelerini anlatmak zorunda. Bu iktidarın bazılarını anlatayım. Çok enteresan, AK Parti’nin üst düzeyleri bizlere milliyetçilik dersi veriyor. Anlamadıkları için de böyle yalapşap oluyor. Başbakanlık yapmış bir şahıs, kâğıttan İstiklal Marşı’nı okuyamadı. Ama buna karşılık burayı şereflendiren her biriniz, biz ve sizler işgalciymişiz. Onlar kim? Onlar, ‘istiklal mücadelesi veren.’ Yahu burada bulunan insanları tek tek saysak ben de dahil Balkan Savaşı’nda, Birinci Dünya Savaşı’nda, İstiklal Savaşı’nda her bir aileden bir şehit vardır. Bu ülke böyle bir ülke. Hangi şehirde doğmuş olursa olsun her birimizin ailesinde bir şehit var. Dolayısıyla muhalefeti işgalci, kendini de istiklal savaşı veren gibi göstermek, bu millete ayıptır, günahtır.
"Şanlıurfalılara Allah güç kuvvet versin"
Bir tanesi var, evlere şenlik. Şanlıurfalılara da Allah güç kuvvet versin. Diyor ki biz, 14 Mayıs’ı Millet İttifakı olarak kazandığımız takdirde iki şey olacakmış; birincisi, FETÖ kazanmış olacakmış; ikincisi, biz şampanyanlar patlatacakmışız. Neyse ben hayatımda ağzıma herhangi bir alkol değdirmedim, onu koyduk bir kenara. Daha komiği var; bu arkadaşlarımız tertemiz alanlarıyla seccadeye alınlarını koyacakmış. Benim yaşımdaki kadınlar, Hz. Âdem kıssasını bilirsiniz. O alnın temiz kalması için ‘hırsızlık’ yapmayacaksın, yaptırmayacaksın, kul hakkına el sürmeyeceksin, harama el uzatmayacaksın. O alnının temiz olması için kul hakkını yemeyeceksin, yedirmeyeceksin. Sadece mülakatla yediğiniz kul hakları, o alnınızın orta yerinde koca bir kara lekeye sebep oldu. Hadi oradan be. ‘FETÖ gelecekmiş.’ Ben 8 sene, meclis başkanvekili olarak meclis yönettim. Ben bu arkadaşımız kadar cıvık cıvık FETÖ öven bir siyasetçiye rastlamadım. Kadere bak.
"Bir de üçüncüsü var, psikiyatristlik"
Bir de üçüncüsü var, psikiyatristlik. Asayişten sorumlu olması gereken şahıs, erkek erkeğe evlilik mevzusuna kafa takmış. Ey Mersinliler, biz kazanırsak erkekleri erkeklerle evlendiriyormuşuz. Böyle bir fantezi dünyasını hiç anlamak mümkün değil. Erkek erkeğe bitti, onun üstüne geçtik, erkekler, sizi hayvanlarla evlendiriyorlar. Erkek ve hayvan evlilikleri yaptıracakmışız. Daha enteresanı var 14 Mayıs akşamı kazandığımız takdirde darbe yapmış olacakmışız. Arslanköy’ün kadınlarının torunları… O gün haksızlığa, antidemokratlığa engel olan sizler… Mersin’den bu sesi, bu ahmakların, bu kafayı yemişlerin bu sesi duyması lazım.
Biz demokrasi için Millet İttifakı dedik. Biz demokrasi için, bağımsız yargı için, hukukun üstünlüğü için, kayırmanın son bulması için, liyakat için, tarımın ayağa kalkması için, gençlerin umut içinde olması için, doktorlara ‘defolun gidin’ diyenlerin attaya gitmesi için bu yola çıktık. Ve darbe değil, millet iradesi olarak 14 Mayıs’ta kazanacağız değil mi? Muhteremler duyun.
"Hani her şeyi biliyordunuz?"
Benim Sinan Ateş’i unutmam mümkün değil. Sinan Ateş gencecik bir akademisyen. İki kız çocuğu var. Gencecik öğretmen bir eşi var. Ve katlediliyor. Katledenler belli, azmettirenler belli. Ey Recep Bey, hani nefesten haberin vardı? Asayişten sorumlu, erkek erkeğe evliliklerin peşine düşmüş zat, hani ayakkabı numaralarına kadar her şeyi biliyordunuz? Nerede Sinan Ateş’in katilleri, nerede Sinan Ateş’in azmettiricileri? Mersinli biliyor. Onun hesabını ben sormazsam peşinden yürümezsem, abim benden hesap sorar. Abim mezarında döner. Ben eğer Nihat Gürer’in kız kardeşiysem o hesabı sormazsam namerdim, şerefsizim. Onun için 14 Mayıs, fevkalade önemli. Ama Sinan Ateş deyince eli ayağı titreyenler, bizi 50 bin tane suçla karşı karşıya bıraktılar, enteresan.
Recep Bey ve arkadaşlarının bu elinde Hizbullah var, Gaffar Okkan’ın katilleri. Çok hesap sorulacak. Bu sol elde de PKK var. Recep Bey, ‘Gitti ya İmralı’ya ailesi, bizim Mehmet gitti ya’ dedi. Bunlar akraba olmuş, bizim Mehmet kim, Abdullah Öcalan’ın kardeşi. Bütün bunları örtmek için artık iş zıvanadan çıkmış durumda. Ama siz bunların her birini elinizin tersiyle şu hareketi yapacak… Ve bu ülkeyi kalkındıracak, bu ülkede haksızlıkların önüne geçecek, gençlerin nefes almasını sağlayacaksınız. Biz, 18-26 yaş grubundaki bütün geçlere iş buluncaya kadar koşulsuz, şartsız 2 bin 500 lira maaş ödeyeceğiz.
"Köyler boşaldı"
Kurban geliyor. Allah kurban kesmeyi hepimize nasip etsin. Geçen sene 5 bin liraydı bugün Kocaeli’nde 15. Koyunun da orta kararı 12 buçuk. Büyük bir çoğunluğunuz kurban kesemeyecek, inancın gereğini yerine getiremeyecek ama biz seçileceğiz ve hemen emeklilerimizin hesabına 15 bin lira kurban parası yatıracağız. Köyler boşaldı, o köylerde yaş ortalaması 50. Köylerde, okulları açacağız, öğretmen tayini yapacağız, veteriner tayini, ziraat mühendisi tayini yapacağız. Genç bir çiftçi, köyde yaşayıp eşiyle tarım yapmak istiyorsa karı koca ikisinin de SSK ya da BAĞ-KUR primlerini devlet olarak biz ödeyeceğiz. Üretmeden Türkiye kalkınamaz. Gıdanın pandemi döneminde beka gibi önemli olduğunu gördük. Havza bazlı tarım yapılacak, toprağınızda ne ekmeniz gerektiğini söyleyeceğiz. Yetiştirdiğiniz ürün neyse onu satın alacağımıza dair önceden ilan edeceğiz, düşük çıkarsa aynı parayı alacaksınız yüksek çıkarsa cebenize ekstradan para girecek.
"Allah’ın huzurunda size söz veriyorum"
Ama bütün bunların en önemlisi nefes almak. Kadınların, gençlerin nefes alması. Biraz evvel ben seçim koordinasyon merkezi açılışı için Nevşehir’e gittim. Sizinle dertleşmek istiyorum. Orada, biraz dengem gitti. Türkiye’de bu kadınların çektiği çilenin yansıması, ağladım orada. O kadar acı bir şey ki. Her biriniz ve birimiz hangi makam, hangi mevki, hangi yaşta olursak olalım, ister başınız açık ister kapalı olsun, ister üniversite mezunu olun, ister köy kızı olun fark etmiyor. Çektiğimiz eziyet o kadar fazla ki. İşte birinci öncelik gençler ve kadınların bu eziyetinin, bu mutsuzluğunun, bu problemli halinin, bu itiş kakışın önüne geçmek. Ben de size Allah’ın huzurunda söz veriyorum.
"Hepsi beraber iki yıl içinde gidecek"
Suriyeleri biz bu ülkeye niye getirdik, ne kar elde ettik, ne oldu? Kimine göre 10 milyon, kimine göre 8 milyon, kimine göre 6 milyon insanı buraya doldurduk. Buna karşılık komşularımızla olan 7 trilyon dolarlık ticaret hacmi ortadan kalktı. Beşar Esad’a demokrasi öğretmeye kalkıştık, biraz evvel anlattıklarım sanki demokrasiymiş gibi. Ve sonuçta 8 milyon Suriyeli ülkemizde. Bu netlikte söylüyorum; 2 yılda tamamı gidecek. Hepsi beraber gidecek.” (ANKA)