Özel Haber: Sümeyye Aksu
Dünya çapında yüksek seyreden enflasyon ve giderek artan maliyetler, sağlık sektörünü de vurdu. Türkiye’de sağlıkta dönüşüm programı ile birlikte hızla ticarileşen sağlık sistemi alarm veriyor. Birinci basamak, koruyucu sağlık hizmeti veren aile sağlığı merkezleri (ASM) artık kiralarını ve giderlerini karşılayamaz duruma geldi. Artan enflasyonla birlikte ASM’lerin giderleri Sağlık Bakanlığı tarafından ödenen cari gider ödemelerini geçiyor. Kiralarını bile karşılayamayacak duruma gelen aile hekimleri çareyi ASM’lerden ayrılarak buluyor. Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu Başkanı Kemal Noyan, aile hekimlerine yapılan ödemelerin yetersizliği ve sağlık çalışanlarının yaşadığı sorunlarla ilgili Elips Haber’e açıklamalarda bulundu.
“Tüm meslek grupları yeterli hak edişini almıyor”
Uzun yıllardır cari gider ödemeleriyle ilgili sorunların devam ettiğine dikkat çeken Noyan,
“Biliyorsunuz enflasyonist bir dönem yaşıyoruz ülke olarak. Sadece hekimler değil tüm meslek gruplarına yeteri kadar bir hak ediş almadığından bahsedebiliriz ama aile hekimlerinden özel bir yeri var. Şundan ötürü bizler koruyucu sağlık hizmeti yapıyoruz. Sizlerin de bildiği gibi bir ülkede birinci basamak, ikinci basamak ve üçüncü basamak olarak tüm sağlık sistemine kategorize ediliyor. Aile hekimliği uygulamaları birinci basamakta geçmekte ve birinci basamağın güçlü olduğu, birinci basamağın etkin kullanıldığı ülkelerde ikinci ve üçüncü basamağın daha etkin olduğu ve ikinci ve üçüncü basamak tedavi maliyetlerinin de düştüğü bir gerçek” dedi.
“Beklediğimiz iyileştirme henüz yapılmadı”
“Aile hekimleri, belirtilen bir alanda sağlık hizmeti vermek üzere ebeler, hemşireler beraberinde tıbbi sekreter ve temizlik personeli olmak üzere bir ekip anlayışı içerisinde çalışırlar” ifadelerini kullanan Noyan, “Türkiye'de de Maliye Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı aile sağlığı merkezinin giderleri için belirli bir ücret öder aile hekimine. Aile hekimi bu almış olduğu ücretle aile sağlığı merkezinde personel ödemeleri, kira, doğal gaz, elektrik, su, medikal malzeme ve birtakım günlük rutin malzemeler gibi birçok kalemde bu giderleri ödemekte. Mesela bu seneyi örnek verelim. Temmuz ayında yüzde 17 arttı. Şimdi siz tüm giderler için yüzde 17,5 artış yaptığınız zaman enflasyonist ortamda personelin giderini karşılamadığını söyleyebiliriz. Özellikle son iki yıldır bizler aile sağlığı merkezlerine yapılan bu iyileştirmelerin hizmetin devamını mümkün kılmadığını bahsediyoruz. 1,5-2 yıllık süreç içerisinde toplam 13 defa iş bıraktık. Bununla birlikte hem Sağlık Bakanlığına, hem ilgili bakanlıklara ve diğer sivil toplum örgütleriyle birlikte sürekli iletişim halindeyiz. Yani sorunlarımızı anlatıyoruz ama maalesef bu noktada beklediğimiz iyileştirme henüz yapılmadı” diye konuştu.
“En büyük tehlike sağlık kalitesinin düşmesi olacaktır”
Aile sağlığı merkezlerinde bir sınıflama olduğunu kaydeden Noyan sözlerini şöyle sürdürdü;
“bu sınıflandırma A grubu, B grubu, C grubu, D grubu diye gidiyor. A grubuna örnek verecek olursak, A grubunda vatandaşa daha nitelikli hizmet sunmak anlamında ilave olarak ebe, bir sekreter ve personel çalışmakta. Eğer bu yapılan artışlar yeterli olmaz ise öncelikle burada çalışan kişilerin işsiz kalması durumu mevzu. Aile sağlığı merkezinde çalışan personellerin de işsiz kalmasıyla birlikte en büyük tehlike sağlık kalitesinin düşmesi olacaktır. 85 milyon vatandaşın özellikle afet bölgesine ve yakın zamanda bir pandemiden çıktığımızı düşünürseniz birinci basamağın ne kadar önemli olduğu ortadaydı. Tabii aile hekimleri yeteri kadar bir hak kediş almaz ise bulundukları birimlerden ayrılıp diğer sağlık alanlarına kayabilir. Bu durumda da aile sağlığı merkezlerinin kapanabileceğini söylemek mümkün”
“Aile hekimi sayısının artırılması lazım”
Çözüm önerisinin bilimsellikten ayrılmamaktan geçtiğini vurgulayan Noyan, “Bilimsellikten kasıt şudur; aile hekimleri aile sağlığı çalışanı olan ebeler, hemşireler bunların tamamı yaklaşık olarak Türkiye'de 50 bin kişi civarındadır. Bu 50 bin kişi civarında olan personel ile biz tüm sağlık hizmetlerinin neredeyse yüzde 50’sini üretmekteyiz. Yani siz yüzde 90 personelle yüzde 50 iş üretiyorsunuz. Yüzde 10 personelle yine yüzde 50 iş üretiyorsunuz. Dolayısıyla aile hekimi sayısının, aile hekimliği merkezlerinde çalışan ebelerin ve hemşirelerin sayılarının arttırılması lazım. Bununla birlikte de demin bahsettiğim sebeplerden ötürü sağlık sisteminin en önemli basamağı olan birinci basamağın güçlenebilmesi için bu arkadaşlarımızın Avrupa ve dünya modellerine yani aile hekimliği uygulamasının yaygın olarak uygulandığı Avrupa ve dünya ülkelerindeki hak edişi en azından kazanabilmesi gerekir” değerlendirmesinde bulundu.
“Aile hekimleri mevzuatının yeniden tasarlanması gerekiyor”
Diğer önemli konunun aile hekimlerinin mevzuatı olduğunu belirten Noyan, “Aile hekimlerinin maalesef yasal izinleri dahi yok. Eğer bir hekim izne ayrılacak ise bir diğer hekimin ona vekalet etmesi gerekir ki o hekim izne ayrılabilsin. Ki biliyorsunuz anayasal bir haktır yıllık izin. Bu gibi birçok sebepten ötürü aile hekimliği kanununun ve aile hekimliği yönetmeliklerinin ulusal ve uluslararası hukuk normuna uygun bir şekilde yeniden yazılması, yeniden tasarlanması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
“Şiddet bir terör eylemi haline gelmiştir”
Sağlık çalışanlarına şiddettin ciddi anlamda arttığını söyleyen Noyan, “Sağlıkta şiddetin, planlanmış bir şekilde kamu çalışanlarının yaşamını tehdit eden aynı zamanda tüm toplumun sağlık hakkına yönelik bir şiddet olduğunu düşünüyoruz” ifadelerini kullandı. Noyan sözlerini şöyle sürdürdü;
“Bu yönüyle artık bu şiddet bir terör eylemi haline gelmiştir. Yani sağlık çalışanlarına planlı bir şekilde sağlık merkezlerinde yapılan bu şiddet sadece sağlık çalışanlarında değil tüm toplumu sağlık hakkını da olumsuz etkilediğine göre bunu artık bir şiddet olarak değil terör eylemi olarak değerlendirmek lazım. Bu noktada sağlıkta şiddeti ve tabii ki toplumdaki diğer şiddeti de engellemek gerekir. Özellikle sağlıkta şiddete yönelik caydırıcı, yaptırımları güçlü olan bazı kanunsal düzenlemelerin bir an önce yapılması lazım. Çünkü birçok sağlık çalışanı artık ülkesini terk ediyor ve gençler de üniversite sınavında artık ebe, hemşire, anestezi teknikeri, laborant veya hekim olmayı çok da düşünmüyor. Bu aslında bir nevi de beyin göçü.
“Orta ve uzun vadede tehdit olarak görüyoruz”
“Sağlık hizmeti, toplumda özellikle belirli bir eğitimi almış, duygusal zekası yüksek, çözüm üretebilme kapasitesi yüksek olan anlık kararlar verebilecek bir kesim tarafından yapılması gerekiyor” diyen Noyan, “İnsanlar bu mesleği tercih etmeyince maalesef topyekun bir sağlık sistemindeki kalitenin düşeceğine, yarın bir gün kanser tedavinizi yapamayan veyahut ihtiyarlık durumunda sizin temel bazı sağlık sorunlarınızı çözemeyen bir kesimin sağlık sistemini adaletli bir şekilde yürütmesi maalesef beklenemez. Orta ve uzun vadede de bunu bir tehdit olarak görüyoruz”