Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, T24’ten Cansu Çamlıbel’in sorularını yanıtladı. Davutoğlu’na sorulan sorular ve yanıtlardan bazıları şöyle:
“Şu an CHP’de özgürlükçü herhangi bir yaklaşım görmüyorum”
- Altılı Masa falan olmadan bir Cumhuriyet Halk Partili cumhurbaşkanı seçilirse ne gelebilirmiş muhafazakarların başına? Bunu hala bir kâbus senaryosu gibi mi görüyor muhafazakâr kesim? Eğer öyleyse siz neden destek verdiniz geçen sene CHP’nin adayına?
Biz içinde bulunduğumuz bir koalisyona destek verdik. Cumhuriyet Halk Partisi'nin daha sonra yaptıklarına baktığımda, tek başına bir Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının çok da demokratik olabileceği kanaatini taşımıyorum. Kemal Kılıçdaroğlu'na ayrıldıktan sonra yapılan muameleye, belediye başkanlarının kendi aralarında yaptıklarına bakınca böyle düşünüyorum. Biz Altılı Masa’da toplumsal uzlaşı için bir araya geldik. Özgürlükçü milliyetçilik, özgürlükçü muhafazakarlık, özgürlükçü laiklik bir araya gelecek dedik. Ben şu an Cumhuriyet Halk Partisi içinde özgürlükçü herhangi bir yaklaşım görmüyorum. “AK Parti gidecek. Davutoğlu'na, Babacan'a, Karamolloğlu'na, İYİ Parti'ye falan da ihtiyaç yok. Biz tek başımıza geleceğiz” yaklaşımı…
“Cumhurbaşkanının yeniden seçilebileceğinin bir garantisi yok”
- Bu da siyasetin doğasında olan bir şey değil mi, tek başına iktidar olma hedefi?
Doğru yaparlarsa destek veririm. Yanlış yaparlarsa AK Parti'ye karşı mücadele ettiğimiz gibi ederiz. Muhafazakâr kesimdeki tedirginliği anlatmak için söylüyorum bunu. Artık muhafazakâr kesim “Nasıl olsa bizden biri Cumhurbaşkanı olacak” diye düşünmüyor. “Bizden intikam almaya potansiyeli taşıyan ve tek başına gelecek bir Cumhuriyet Halk Partisi var” diye düşünüyor ve tek başına gelecek bir Cumhuriyet Halk Partisi iktidarından çekiniyor. Ben bu tedirginliği görüyorum.
- O zaman muhafazakâr kesimde Tayyip Erdoğan'ın kaybetme ihtimali ciddi şekilde değerlendiriliyor, sözlerinizden onu anlıyorum ben.
Bundan bir sene önce Tayyip Bey'den sonra kim olacak sorusu AK Parti için de bir tartışma sorusuydu. Şimdi daha hayati bir soru var. Cumhurbaşkanından sonra bizi kim temsil edecek? Hatta Cumhurbaşkanı'nın kendisinin de seçileceğinin bir garantisi yok.
“Çıplak oyları yüzde 20-25 bandına gerilemiş bir AK Parti var”
- Size göre bu kaygıların giderilmesi için ne yapılmalı? Erdoğan sonrasında gelecek liderlik şimdiden ilan mı edilmeli?
Hayır, onu demiyorum. “Titre ve kendine dön” diyorum. Muhafazakâr kesimin bir titremesi ve kendilerini iktidar yapan ilkeler neyse oraya dönmesi lazım. O ilkeler demokrasi mücadelesiydi, yasaklar değildi. Burada benim mesajım doğru anlaşılması önemli.
Eskiden yüzde 50 artı bir elde etmek, hatta yüzde 40 artı bir elde etmek için bir partiyle iş birliği konusu vardı. Şimdi ise AK Parti'nin bir varoluş meselesi var. Eskiden AK Parti yüzde 40’ı tutturduğu zaman, MHP’nin yüzde 10’unu kurtarıyordu. Ama şu anda çıplak oyları yüzde 20- 25 bandına gerilemiş bir AK Parti'den bahsediyoruz. Kararsızlar yüzde 40'ı bulmuş. AK Parti dönüşecek mi ve tekrar o tabanı konsolide edebilecek mi? AK Parti'nin dönüşmesi için yeni insan ve yeni fikre ihtiyacı var. Bu yeni insandan kendimi kastetmiyorum.
- Vallahi biz öyle algılıyoruz.
Orada durmuyorum. “AK Parti’nin bundan sonra Cumhurbaşkanı adayı kim olacak?” sorusundan çok daha ciddi bir sorundan bahsediyorum. Turgut Özal döneminden sonra Anavatan ne yaşadı? O nedenle ben Cumhurbaşkanının kendisinden sonraki süreci hazırlamak zorunda olduğunu söylüyorum. Hukuken son dönemi ama bir kutuplaşmayla seçime giderse tekrar kazanma şansı var mı? Bilemem. Ama yoklamalar, bu şansının olmadığını gösteriyor.
Bize dönük olarak ‘davayı bıraktı’ dediler ama zaman bizim haklılığımızı gösterdi. Yani yolsuzlukların yaygınlaşması, AK Parti'nin güç kaybetmesi. Şimdi ben “Siz hata yaptınız” demiyorum AK Partilere sadece yol göstermeye çalışıyorum. “Düzeltin kendinizi” diyorum.
“‘Doğru yaparsanız yanınızdayız, yanlış yaparsanız karşınızdayız’ diyoruz”
- Daha ötesinde bir hamleniz olmayacak mı? Saadet ve Gelecek ile birleşme çabalarınızın nihai hedefi AKP’ye dönmek mi?
Bir taraftan AK Parti'ye dönük o düzeltme çabalarına “doğru yaparsanız destek veririz, yanlış yaparsanız karşınızdayız” demek. Bir taraftan da bir alternatif oluşturmak, bir alternatifi o muhafazakâr kesimlerinden önüne koymak. Şu ana kadar o muhafazakâr kesimlerle aramızda örülen psikolojik bariyeri aşamadık.
- Bariyerler çoktu muhakkak ama bir alternatif de koyamadınız ki seçimlerde aldığınız sonuçlar ortada.
Hayır koyduk fakat kitlelere sesimiz ulaşmadı. O kitleler bizi dışladı. Şu anda benim AK Parti tabanına verdiğim mesajlar bu psikolojik bariyeri yok etme mesajlarıdır. O bariyeri kıracağız. Öyle bir bariyer kalmayacak. Sizin üç cümlede açıkladığınız mesajlarımın özü budur. Bakın ben zaten hep bu kitlelerin içindeyim. Neden bana ‘hoca’ diyorlar insanlar sizce? Konu akademik kariyer olsa Ümit Özdağ da kala gelebilirdi, değil mi? 28 Şubat döneminde ben okula gidemeyenlere alternatif bir eğitim sundum. Benden sonra görev almış bakanlara bakın, çoğu benim derslerime devam etmiştir.
“İbrahim’i 1991’de keşfettim”
- İbrahim Kalın onlardan biriydi, yanlış hatırlamıyorsam.
1991’de İbrahim, (İbrahim Kalın) Tarih Bölümü’nde ikinci sınıf öğrencisiydi. Ben de o sırada Malezya'dan gelmiştim Bilim Sanat’ta bir konferansta bir soru sordu. Konferans sonrasında gelip beni görmesini söyledim. Bana soruyorlar, “Ne iş yaparsın?” diye. “Ben madenciyim” derim. İnsan madenini keşfederim. Yüzlerce öğrenci vardı o gün o konferansta ben İbrahim’i çağırdım. Sonra onu özel bir gruba aldım. Bu özel grubun içindeki isimleri söyleyeyim mi?
- Lütfen.
İbrahim Uslu, Erol Göka. Sonra İbrahim Malezya’ya gitti. Oradan dönüşünde Georgetown’a gidişinde referans oldum. Bana bir borcu yok ama. Hakan Fidan'ı 90'lı yıllarda yine Londra'da bir konferansta gördüm. Bana hiçbirinin borcu yok. Devlete borçlar var, ödesinler. Yani ‘hoca’ bana siyasette verilen bir unvan değil. O kitleler bugün bana kırgın olsalar bile niye hala ‘hocam’ diye hitap ederler? Çünkü o kitlelerin içinden geldim. Şimdi bunu ben dediğimde “AK Parti'ye geri mi dönmek istiyorsunuz?” diye soruyorsunuz. Ya ben zaten o kitlelerden hiç kopmadım ki.
- Biraz önce o kesimin içindeki en büyük tartışmanın muhafazakâr siyasetin geleceği olduğunu söylediniz. O halde biz niye duymuyoruz bu tartışmayı?
Kapılar kapılarında şu anda en çok konuşulan konu o; Erdoğan sonrasında halimiz ne olacak?
“Erdoğan sonrası her an olabilir, insanoğlu bu, 22 senelik bir dönemden sonra bu konuşulmalıdır”
- ‘Erdoğan sonrası’ diye düşünülen tarih nedir peki?
Her an. Yani bir seçim olur. Allah muhafaza ben de vefat edebilirim. İnsanoğlu bu. 22- 23 senelik dönemden sonra ne olacağı konuşulmalıdır da. Bakın tek parti dönemi dediğimiz 1923- 1946, kaç yıl? 22 yıl. Öyle bir dönemden sonra, Cumhuriyet Halk Partisi kendi içinden sağlıklı bir alternatifi çıkaramadığı için, Demokrat Parti çıktı. Yine kendi içinden çıktı ama başka bir parti olarak çıktı. Cumhuriyet Halk Partisi kendisini dönüştüremedi. Atatürk'ün erken vefatı da bir etki yaptı belki. Ama nihayetinde böyle dönemlerden sonrasının ne o lidere, o partiye destek verenlerin en temel sorusudur.
“AK Parti içinde toparlanmaya da AK Parti dışında alternatif toparlanmaya da varım”
- İçerde böyle bir tartışma varsa neden çıkıp dışarda da konuşmuyorlar?
Daha önce bu işe niyetlenenler siyasetin sınavından geçemediler diyebilirsin mesela. Ama nihayetinde bu soru Tayyip Erdoğan'la ilgili bir soru değil. Özal sonrası merkez sahanın toparlanmasına ilişkin tartışmaya benzer bir tartışmadan bahsediyoruz. Bugün muhafazakâr kesimdeki herkes bu soruyu tartışacak, seçim yapacak. AK Parti seçim performansını kendi geleceği açısından değerlendirecek. Ve herkes bir arayış içine girecek. Benim dediğim şey şu; büyük bir toparlanma hareketine ihtiyaç var. Ben o harekete destek vermeye hazırım diyorum. Bu AK Parti içinde toparlanma olur, AK Parti dışında alternatif toparlanma olur. İkisine de varım.