Tunç, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunca (TİHEK) Türkiye Barolar Birliği (TBB) Konukevi'nde düzenlenen "Küresel İnsan Hakları Siyaseti-İnsani Trajediler, Değerler Yitimi ve Sistemsel Çöküş Sempozyumu"na katıldı.
Tunç, buradaki konuşmasında, insana verdikleri değere vurgu yaptı, geçmişte olduğu gibi bugün de çalışma ve siyasetlerinin temelini insan ve insan haklarının oluşturduğunu söyledi.
İslam inancına göre insanın yaratılmışların en şereflisi olduğunu dile getiren Tunç, insan haklarını korumanın, hem inanç hem de hukukun gereği olduğunu ifade etti.
İnsanı, insan onurunu ve insanın doğuştan gelen haklarını merkezine almayan her görüş, politika ve sistemin noksan olacağını kaydeden Tunç, "Ne yazık ki 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü'nün hemen arifesinde, dünyada insan haklarının ayaklar altına alındığına, insan hakları sözleşmelerinin çöpe atıldığına, insan haklarının teoriden öteye geçemediğine ve uluslararası kuruluşların insanlığın sorunlarını çözmekte yetersiz kaldığına hepimiz üzülerek şahit olmaktayız." değerlendirmesinde bulundu.
İsrail'in Gazze'ye düzenlediği saldırılara değinen Bakan Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"7 Ekim'den bu yana yüzyıllar boyunca, her dinden insanın barış içerisinde yaşadığı Filistin, maalesef kanla, göz yaşıyla, zulümle yıkanmaktadır. İsrail, 7 Ekim'den bu yana 16 binin üzerinde Filistinliyi şehit etmiştir. Bu saldırılarda ölenlerin neredeyse yarısı çocuklardan, kalan yarısı da onların anneleri ve aile büyüklerinden oluşuyor. 1 yaşından küçük yüzlerce bebek İsrail bombalarının altında can verdi. Hastanelerdeki elektrikler kesilerek kuvözdeki bebeklere dahi yaşam hakkı tanınmadı. Tek başına bu tablo bile amacın kendini savunma değil, taammüden insanlık suçu işlemeye yönelik bir vahşet olduğunu göstermeye yeterlidir."
"Bir devlet hastane vurmaz"
İsrail'in örgüt gibi hareket ederek; hastane, okul, cami, kilise ve mülteci kamplarını bombalayarak tarihte eşi benzeri görülmemiş bir katliam gerçekleştirdiğini dile getiren Tunç, "Bir devlet hastane vurmaz. İsrail, hastaneleri de vuruyor. Bir devlet mülteci kampını, ibadethaneleri, pazar yerini vurmaz. İsrail bu ayrımları yapmadı. Mülteci kamplarını, ibadethaneleri defalarca vurdu. Dünyada, sadece çocukları öldürmek için savaş uçaklarıyla gece gündüz şehirleri bombalayan başka bir devlet yoktur." şeklinde konuştu.
İsrail'in Gazze'de en temel insan haklarını hiçe saydığını ve uluslararası hukuku ayaklar altına alıp insanlık suçu işlediğini belirten Tunç, şöyle devam etti:
"Gazze'de yaşanan katliam ve yıkımın gerisindeki failler, azmettirenler İsrail'e sınırsız destek verenlerdir. 7 Ekim sonrası çocuk katili Netanyahu'ya koşarak sarılan, 'Yanındayız' diyen, ona destek olan Batılı liderler de bu insanlık suçunun ortaklarıdır. BM Genel Kurulunda ateşkes önerilerine 'hayır' oyu verenler, katliamın devam etmesini isteyenler, bu savaş suçunun yardım ve yataklık edenleridir. Güvenlik Konseyinde ateşkesi veto edenler, savaş gemilerini göndererek katillere destek olanlar bu insanlık suçunun ortaklarıdır. İsrail, işlediği insan hakları ihlallerinin, gözlerini kırpmadan söndürdüğü ocakların, hayattan kopardığı masum canların hesabını bir gün insanlık huzurunda mutlaka ödeyecektir."
"Gazze'de insan hakları nerede?"
Filistin'de yaşanan vahim olaylara kimsenin sessiz kalmaması gerektiğini ifade eden Tunç, "Filistin'de yaşananlar, artık insan hakları ihlalini aşmış, Birleşmiş Milletler 'Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi' kapsamında değerlendirilebilecek duruma gelmiştir." dedi.
Tunç, şunları kaydetti:
"Sözde insan hakkı savunuculuğu yapan, olanlara seyirci kalan hatta oradaki zulmü, destekleyenlere soruyoruz, Gazze'de insan hakları nerede? Masum sivil insanlar katledilirken, kuvözdeki bebekler dahi öldürülürken tüm hakların temeli olan yaşam hakkı nerede? Masum insanların elektriğini keserek onları ölüme mahkum etmek mi insan hakkı? Kadınlar öldürülüyor, çocuklar katlediliyor. Nerede kadın hakları, nerede çocuk hakları?"
İsrail'in, gerek BM Genel Kurulu gerekse Güvenlik Kurulunun bugüne kadarki hiçbir kararına uymadığını belirten Yılmaz Tunç, BM Güvenlik Konseyi kararlarına uymayan tek ülkenin İsrail olduğunu söyledi.
BM Güvenlik Konseyinin, bugüne kadar 14 kez ateşkes çağrısı yaptığını, fakat bu çağrıların sonuçsuz kaldığını belirten Tunç, "Biz çok iyi biliyoruz ki, ihlal edilen kendi vatandaşlarının insan hakları olsa böyle suskun kalmazlar. Gazze'de yaşanan insani trajedi, Batı'nın insan hakları kavramını nasıl istismar ettiğini, nasıl işine geldiği gibi kullandığını tüm çıplaklığıyla bütün dünyaya göstermektedir." değerlendirmesinde bulundu.
Başta BM olmak üzere, uluslararası insan hakları mekanizmalarının daha adil ve etkin bir şekilde işlemesi için reforma ihtiyaç duyulduğunu dile getiren Tunç, "Filistin yalnız değildir. Filistin davamızı, Filistin'deki Müslümanların haklarını, Kudus-ü Şerif'in statüsünü ve kutsiyetini korumakta kararlıyız." dedi.
Bakan Tunç, bağımsız bir Filistin devleti kurulmadan bölgedeki sorunların çözülemeyeceğini belirtti.
"Sessiz devrim niteliğinde adımlar atıldı"
Türkiye'nin insan hakları alanında daha da ileri gitmesi için durmadan çalıştıklarını ifade eden Tunç, "21 yıl önce başlayan insan merkezli yönetim anlayışıyla Sayın Cumhurbaşkanı'mızın liderliğinde Türkiye yeni bir dönemin kapılarını araladı. Ve bu dönemde sivilleşme, demokratikleşme, hukukun üstünlüğü alanında sessiz devrim niteliğinde adımlar atıldı." diye konuştu.
Vesayetçi anlayışın ortadan kaldırılmasına yönelik mücadelede başarılı olunduğunu, muhtıracılara, darbecilere, milli irade düşmanlarına ve demokrasi karşıtlarına fırsat verilmediğini belirten Tunç, 2002'den bu yana temel insan hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi ve yüksek standartlı demokrasi için birçok hedefi hayata geçirdiklerini dile getirdi.
Reform iradesini koruduklarını bildiren Tunç, "Şimdi sıra, Türkiye Yüzyılı'nı, adaletin de yüzyılı yapacak, tüm bu demokratik reformlarımızı taçlandıracak, vesayetçi anlayışı tümüyle tarihe gömecek, yeni, demokratik, özgürlükçü, sivil ve kuşatıcı anayasayı hep birlikte yapma vaktidir. Yaşam hakkını, düşünce ve kanaat özgürlüğünü, inancı ve inandığını yaşama özgürlüğünü, aileyi, toplumu ve mülkiyet hakkını daha da koruyan bir anayasa yapmak milletimize olan borcumuzdur." değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Tunç, haklının güçlü olduğu bir dünyanın inşası için gayret göstermeye devam edeceklerini, uluslararası düzenin çarpıklıklarının neden olduğu sorunları, zulümleri hatırlatmaktan da çekinmeyeceklerini bildirdi.
Mazlumun yanında, adaletin ve merhametin sesi olmaya devam edeceklerini bildiren Tunç, "Bu köklü tarihimizin bize yüklediği en önemli vazifelerden biridir." dedi.
Adalet Bakanı Tunç'tan AİHM ve Kavala açıklaması
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Meclis'te gazetecilerin sorularını yanıtladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Osman Kavala kararıyla ilgili soruya da yanıt veren Tunç, "Avrupa konuyu maalesef yargı dışında tartışıyor" dedi. Konunun siyasallaştırıldığını savunan Tunç, "Türkiye'nin haklılığını Türk yargısının bağımsız ve tarafsız Türk yargısının vermiş karara saygı duyulmasını hep ifade ediyoruz" ifadelerini kullandı.
Tunç, şunları söyledi:
"Yargımız vermiş olduğu bir karar söz konusu ve bu karar Yargıtay tarafından da onaylandı. Başından beri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tavrı da belli… Orada nasıl bir siyasi süreç işlediğini de hep beraber görüyoruz. Avrupa konuyu maalesef yargı dışında tartışıyor. Dosyadaki deliller, işlenen suç, Gezi olaylarının 10 yıl öncesini hatırlarsak bir şiddet olayı olduğunu o gün hep beraber yaşamıştık.
Dolasıyla bir kalkışma hareketi söz konusuydu. Bu da Türk yargısı tarafından delilleriyle tespit edildi. Oradaki Bakanlar Komitesi’ndeki görüşmeler devam ediyor. Biz de Adalet Bakanlığı olarak Bakanlar Komitesi'nde görüşlerimizi ifade ediyoruz. Burada Türkiye'nin haklılığını Türk yargısının bağımsız ve tarafsız Türk yargısının vermiş karara saygı duyulmasını, bu konuyu siyasallaştırılmaması gerektiğini hep ifade ediyoruz."
AİHM ihlal süreci başlatmıştı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi daha önce aldığı kararlarda, Gezi davasından suçlu bulanan Kavala'nın haksız yere mahkum edildiğini belirterek, Türkiye'nin insan hakları ihlalinde bulunduğuna hükmetmişti.
AİHM kararına rağmen Türkiye'nin Kavala'yı serbest bırakmaması üzerine, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Türkiye aleyhine "ilhal süreci" başlatmıştı.