Bu depremlerinin üzerinden bir yıl geçti. 11 ilde milyonlarca kişiyi etkileyen deprem on binlerce kişinin ölümüne neden oldu.
BBC Türkçe, 6 soruda 6 Şubat depremlerini ve sonuçlarını inceledi.
Kaç kişi öldü, kaç kişi yaralandı, sağlık hizmetlerinde durum ne?
Merkez üssü Kahramanmaraş haricinde Hatay, Osmaniye, Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Adana, Malatya ve Elazığ'ı vuran depremde resmi verilere göre 53 bin 537 kişi hayatını kaybetti, 107 bin 213 kişi yaralandı.
BBC Türkçe’nin Sağlık Bakanlığı’ndan aldığı verilere göre 51 bin 665 depremzede hasta ve yaralı başka bölgelerde nakledildi.
Bakanlık, deprem bölgesindeki sağlık tesislerinde 113 bin 759 personel çalışmakta iken; ülkenin dört bir yanından 15 bin 883 UMKE ve 112 Acil Sağlık Hizmetleri personeli, 21 bin 204 hekim, 62 bin 590 sağlık personeli ve 38 bin 513 destek personeli olmak üzere toplam 138 bin 190 personelin deprem bölgesinde görevlendirildiğini açıkladı.
BBC Türkçe’ye konuşan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Sekreteri Vedat Bulut’a göre ölü sayısı verileri şüpheli ve deprem bölgesinde sağlık sorunları il il çeşitlilik göstererek devam ediyor.
Osmaniye’de içme suyu sorunu olmadığını ancak örneğin bu sorunun Malatya’da çözülemediğini belirten Bulut, güvenli gıdaya erişimle, gıda ürünlerinde sağlık kontrollerinin hala bölgede önemli bir sorun olduğunu belirtiyor. Bulut, gıda ve içme suyu sorunun ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getirdiği görüşünü paylaşıyor.
Bulut, yerel halk için olduğu gibi sağlık çalışanları için de barınma sorunlarının devam ettiğini söylüyor.
Deprem bölgesinden, başta Antalya, Mersin, İstanbul ve İzmir gibi büyükşehirler olmak üzere birçok kente kitlesel bir göçün olduğunu hatırlatan Bulut, gerek deprem bölgesinde gerekse de göç edilen bu kentlerde aile sağlığı merkezlerinin (ASM) iyi bir şekilde yapılandırılamadığını ve insanların aile hekimlerine ulaşmakta ciddi sıkıntılar yaşadığını belirtiyor.
Açıklanan ölü sayısı verisine şüpheyle bakan Bulut şunları söylüyor:
“Depremin ikinci günü Kahramanmaraş’ta 11 bin defin varken, resmi rakamlar 6 bin defin gösteriyordu. Ölü sayıları neredeyse iki kat daha yüksek olabilir. Bunun gerçek verisi 2024 nüfus sayılarında, fazladan ölüm denilen, açıklanamayan ölüm istatistikleri ile ortaya çıkacaktır.”
Kaç bina yıkıldı, orta hasarlı binalara ne olacak?
Cumhurbaşkanlığı raporuna göre depremden etkilenen 11 ilde toplamda 2 milyon 618 bin 697 bina vardı.
Raporda, 6 Mart 2023 tarihi itibarıyla 1 milyon 712 bin 182 binada yapılan hasar tespit çalışmaları sonucunda 35 bin 355 binanın yıkıldığı, 17 bin 491 binanın da acil olarak yıkılması gerektiği ve 179 bin 786 binanın ağır, 40 bin 228 binanın orta ve 431 bin 421 binanın az hasarlı olduğu tespit edildiği ifade ediliyor.
Yıkılan veya büyük hasar gören binaların arasında mesken olarak kullanılanların dışında tarihi ve kültürel yapılar, okullar, idari binalar, hastaneler, oteller de yer alıyor.
Ağır hasarlı binaların yıkımıyla birlikte bölgedeki yeniden yapılaşma da sürüyor.
Ancak orta hasarlı binalarla ilgili süreç devam ediyor.
BBC Türkçe’nin konuştuğu Şehir Plancıları Odası Hatay İl Temsilcisi ve Hatay Akademik Meslek Odaları Sözcüsü Serkan Koç’a göre hala bu orta hasarlı yapılarda oturan insanlar var.
Koç, mevzuata göre afet sonrası orta hasarlı olarak ilan edilen yapıların, en geç bir yıl içerisinde güçlendirme sürecine girmesinin mecburi olduğunu, güçlendirme yapmadığı durumda ise ağır hasar yapı statüsüne kavuşacağını söylüyor.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın da bunun için orta hasarlı yapı sahiplerine 29 Aralık’a kadar süre tanıdığını belirten Koç, 4 Nisan’a kadar da binaların güçlendirme ruhsatlarının alınması gerektiğini belirtiyor.
Ancak orta hasarlı binaların güçlendirme ruhsatı alması için imar mevzuatına uygun olmaları gerekiyor. Koç ise kırsal alandaki birçok orta hasarlı binanın ruhsatlı yapı olmadığı için ruhsatlandırılmasının da ciddi anlamda sorun teşkil ettiğine işaret ediyor:
“Bu orta hasarlı binaları ruhsatlandırmak da ayrı bir uzmanlık gerektiriyor. Yeterince yetkin mühendisimizin olup olmaması önemli bir konu. Evet var ama yerelde yok. Yeni mezun herkes güçlendirme çalışması yapabilecek yetkiye sahip. Ama bunun uygulaması da var. Projelendirmeden çok uygulamada profesyonel ekipler gerekiyor. Maalesef yerelde de bu kadar profesyonelimiz yok.
“Kırsaldaki birçok orta hasarlı binanın ruhsatsız olduğunu, ruhsatlandırılamayacağını da biliyoruz. Vatandaş, yerel yönetimle karşı karşıya kaldı. Devlet ruhsatlandırılamayacağını bile bile bu yapılara orta hasar tespiti koydu ve yerel yönetimle de vatandaş karşı karşıya kaldı.”
Resmi prosedüre göre bu yapıların 4 Nisan’a kadar kadar ruhsat alamazlarsa yıkılması söz konusu.
Orta hasarlı yapıların bir kısmının kaçak yapılar olduğunu vurgulayan Koç, bu yapılara güçlendirme izni verince bir nevi ruhsatlandırılmasının da önünün açılacağını söylüyor.
Ancak Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı’nın kendileriyle yaptığı görüşmede buna ilişkin bir karar almayacaklarını açıkladığını aktarıyor.
Kaç çadır ve konteyner kuruldu?
İçişleri Bakanlığı, Nisan 2023'te yaptığı açıklamada 345 noktada çadır kent ve 305 noktada da konteyner kent kurulduğunu açıkladı.
Bu çadırlarda barınan kişi sayısının 2 milyon 626 bin 212 olduğu belirtildi. Açıklamada konteynerde barınan kişi sayısının 78 bin 718 olduğu kaydedildi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise 3 Şubat 2024'te yaptığı açıklamada, "Deprem bölgesine 1 milyon çadır gönderilmiş, 215 binin üzerinde konteyner kurulmuş, 349 bin haneye kira yardımı yapılmış, taşınma ve destek ödemelerinde bulunulmuştur" dedi.
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Göç Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin Durum Değerlendirme Raporu’na göre depremden etkilenen illerde kayıtlı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sayısı 14 milyon 13 bin 196, bu da oransal olarak Türkiye nüfusunun yüzde 16,43’üne tekabül ediyor.
Üniversitenin raporuna göre depremden sonraki 21'inci günde bölgeden tahliye edilen insan sayısı 528 bini buldu. 1 Mart tarihinde ise bu sayı 811 bini geçti. Depremin ilk haftasında 2,2 milyon kişinin bölgeden ayrıldığını aktaran rapor, 1 Mart tarihinde bu sayının 3,3 milyon olarak güncellendiğini bildirdi.
İmar affı kapsamında affedilen binaların kaçı yıkıldı?
6 Şubat depremlerinde yıkılan binalardan kaçının imar affı kapsamında yasal statü kazandığına ilişkin herhangi bir veri açıklanmadı.
BBC Türkçe, konuyla ilgili Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na ulaşamadı. Hatay Akademik Meslek Odaları Sözcüsü Serkan Koç, defalarca talep etmelerine rağmen bu konuyla ilgili verilerin de kendileriyle paylaşılmadığını söylüyor.
İmar affı çıktığında Hatay’da 30 bine yakın binanın başvurduğunu ve 200 bine yakın bağımsız bölümün de bu aftan faydalandığını bildiklerini dile getiren Koç’a göre imar affı ve depremde yıkılan yapılar tartışmasında, kanunda yer alan “sorumluluğun yapı sahibinde” olması ile ilgili madde çok önemli.
Koç, “Devlet, kendi sorumluluğunu vatandaşın üzerine atma konusunda çaba içerisinde yer aldı” diyor ve şöyle devam ediyor:
“Üç katlı bir bina yapılmış. Vatandaş izin ve mühendislik hizmeti almadan iki kat çıkıyor. Ve bina daha sonra affediliyor. Depremde de yıkılıyor. Sorumlusu kim? Bunu denetlemeyen mi, buna izni veren mi, imar barışından faydalandıran mı, yoksa bunu yapan mı? Kimin sorumluluğu nerede başlıyor, nerede bitiyor?”
Adli süreç ne durumda?
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 4 Şuıbat Pazar günü Kanal 7’ye yaptığı açıklamada depremlerle ilgili bugüne kadar 2825 kişi hakkında adli işlem başlatıldığını, 350 civarında da tutuklunun bulunduğunu söyledi.
Tunç, hakkında cezai soruşturma başlatılan kişiler arasında, müteahhitlerin, yapı sorumlularının, yapı sahiplerinin, yapılarda sonradan yasal olmayan değişiklikler yapan kişilerin olduğunu belirtti.
BBC Türkçe’nin konuştuğu Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Veli Küçük, soruşturmaların büyük bölümünün devam ettiğini ancak ağırlıklı olarak kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar verildiğini söyledi.
“Resmi makamlara dokunmadan, müteahhitler ve kolon kesme işlemi yapan işyerleri üzerinden giden bir süreç var” diyen Küçük, kamu görevlileri ve belediyeler de dahil olmak üzere cezasızlık durumunun oluştuğunu, toplumda da böyle bir algının söz konusu olduğunu belirtiyor:
“Sorumlulular yargılanıyor mu? Yargılanmıyor ne yazık ki. Adıyaman’daki Isias Otel dosyasını takip ettik. Orası da dahil, geçmişte bu binalara izin verenler, yönetmeliklere uygun inşasını yapmayanlar, imar aflarıyla bu sorunlu binalara ön açan uygulamalara imza atanların hiçbirisinin sorumluluk altında olmadığını görüyoruz.
“Bir binayı inşa eden, projesini çizen, inşasını yapan müteahhit tek başına sorumlu olamaz. İzin veren, göz yuman, sağlıklı ve doğru imalatı takip etmeyen kamu görevlilerinin de ciddi sorumlulukları var. Bunlar da yaşama geçmiyor.”
Kültürel miras ne kadar etkilendi, kültürel hayat nasıl şekilleniyor?
Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan rapora göre, deprem öncesinde bölgede yaklaşık 8 bin 500 kültürel varlık vardı.
25 Şubat 2023 itibarıyla incelemesi tamamlanan 2 bin 863 eserden 169'unun depremde yıkıldığı, 535'inin ağır hasarlı, 390'ının orta hasarlı ve 721'inin az hasarlı olduğu belirlendi.
Hatay, Elbistan, Adıyaman, Malatya müzelerinde kısmi hasar meydana geldi. Adıyaman Müzesi’nde ise hafif hasar tespit edildi. Müzelerde toplamda 90 eser hasar gördü. Antik kent ve ören yerlerinde önemli bir hasar yaşanmadı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı sorumluluğundaki kültür mirasta ve müzelerde meydana gelen hasarın yaklaşık 1 milyar TL tutarında olduğu tahmin ediliyor. BBC Türkçe’nin Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan edindiği bilgilere göre kültür enkazlarının ayrıştırılması işi devam ediyor.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Kültür Politikaları Çalışmaları Departmanı, “afet dönemlerinde kültür sanatla dönüşüm” konusunu vurguladıkları “Yerel Kültür Ekosistemi” başlığıyla bir rapor yayımladı.
Raporda, depremden etkilenen illerdeki bazı kültür-sanat mekanlarının deprem sonrasında toplumsal yardımlarda nasıl bir role sahip olduğu ifade edildi.
BBC Türkçe’ye konuşan İKSV Kültür Politikaları Çalışmaları Direktörü Özlem Ece, afet dönemlerinde, öncesi ve sonrasında, kültürel mirasın ve kültürel hayatın korunmasının, evrensel olarak bugün ve gelecekle olan bağın temsilinin devamı açısından oldukça önemli olduğunu söylüyor.
Söz konusu raporun saha araştırması esnasında ziyaret ettikleri depremlerden etkilenen kentlerde kültür ekosisteminin böylesine büyük felaketlerde ne gibi kritik hizmetler sunabildiğine şahit olduklarını belirten Ece, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Kültür mekanlarının barınma, yiyecek ve sağlık hizmetleri için merkeze dönüşmesi, kültür alanındaki beşeri sermayenin afet organizasyonuna hızlıca dahil olması ve sanatçıların iletişim güçleri ile yardım seferberliğine dahil olması ilk akla gelenlerden. Kültürel etkinlikler insanların bir arada olmaları için ortak zeminler yaratır. Normal zamanlarda kültür faaliyetleri için oluşmuş toplulukların deprem gibi olağanüstü şartlarda nasıl bir ortaklaşma yarattığını bu acı tecrübe ile yeniden görmüş olduk.”
Hatay Akademi Senfoni Orkestrası da bölgede kültürel hayatın yeniden yeşermesi için müzikal faaliyetlerine, Türkiye’nin dört bir yanından gelen müzisyenlerle devam ediyor.
Bu isimlerden birisi de müzisyen Ayşegül Uçar.
Şef Ali Uğur’un öncülüğünde bir araya gelen depremde orkestranın dört üyesini kaybettiğini söyleyen Uçar, “Sağ kalan üyelerimizin çoğu saatler sonra enkazdan çıkarıldı, sevdiklerini kaybetti, evleri yıkıldı, enstrümanları enkazda kaldı ve şehirleri tamamen yıkıldı” diyor.
Kendilerini sanatın iyileştirici gücüne inanan insanlar olarak tanımlayan Uçar şöyle devam ediyor:
“Bu ülkenin çocukları olarak tarih sahnesindeki görevimizi yerine getirmeye hazırız. Hatay’ın tarihi boyunca yaşadığı bu sekizinci yıkım ve felaket bu kez bizlere denk geldi. Şimdi yeniden yaratmak da bize denk geldi. Acı sonucunda oluşacak dışa vurumu üretmeye, yaratmaya yönlendirmek istiyoruz. Deprem sonrası ilk sahneye çıkıştan bugün depremin birinci yılında tüm kaybettiklerimizi anmak için bir araya gelişimize kadar yaptığımız şey, yaşanan acılara işaret etmek, hafızaları diri tutmak ve tarihe not düşmek. Bunları yaparken de örülecek yeni yaşama giden yolda umudu da doğurmak.”