Türk siyasi tarihine "Postmodern darbe" olarak geçen 28 Şubat’ın üzerinden tam 27 yıl geçti. Sürecin mağdurları için yapılan haksızlıklar, hukuksuz uygulamalar, yaşanan travmalar hafızalarda canlılığını koruyor.  Sincan'da yürütülen tanklar, üniversite kapılarından başörtülü olduğu için geri çevrilen öğrenciler... Türkiye yeni bir siyasi iklime girdi. Yeni Türkiye'de 'vesayet odaklarına yer yok' dendi, 28 Şubat'ın o karanlık günleri hiç unutulmadan, vesayet odaklarıyla kararlılıkla mücadele edildi.

Cevdet Yılmaz: Yıllık enflasyon oranlarında ciddi bir gerilemeyi göreceğiz Cevdet Yılmaz: Yıllık enflasyon oranlarında ciddi bir gerilemeyi göreceğiz

Refah hükümetinin dağılmasına yol açtı

Genel bir kanı olarak 28 Şubat 1997 darbesi aynı tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı sonucunda yayınlanan tavsiye kararların ilanıyla başlatılsa da süreç 4 Şubat'ta Sincan'da geçiş yapması ile başlatılabilir. Süreçte Başbakan Necmettin Erbakan'a TSK tarafından yapılan bilgilendirme ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Genelkurmay Başkanlığı'na çağırılması darbenin ayak sesleridir.

Türkiye'nin yakın siyasi tarihinin en kritik ve tartışmalı kararlarının alındığı, sonraki yıllarda "post-modern darbe" olarak nitelendirilen 28 Şubat 1997'nin 27. yıldönümünde, 28 Şubat mağdurlarından biri olan Saadet Partisi’nin Kadın Kolları Başkanı Beytiye Ekinci ve Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) Genel Başkanı Recai Kutan Elips Haber’e açıklamalarda bulundu.

Recai Kutan

ESAM Genel Başkanı Recai Kutan

“28 Şubat darbeler arasında en zararlı ve en utanç verici olanı”

Cumhuriyet döneminde yapılan darbeler arasında 28 Şubat’ın müstesna bir yeri olduğunu söyleyen Recai Kutan “Bu darbeleri yapan veya destekleyen cuntaları ve darbelerin gerçek hedeflerini doğru bir şekilde belirleyebilmek için 28 Şubat Darbesi’ni detaylı bir şekilde incelenmesinde fayda var” dedi. “28 Şubat darbeler arasında en iyi planlanmış, en zararlısı ve en utanç verici olanıdır” diyen Kutan, “Çünkü bazı mihrakların iddia ettiği gibi 28 Şubat’ta sadece siyasete müdahale edilmedi. Gerçekte cuntacılar ve dış güçler, Türkiye’de siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda meydana gelen milli ve bağımsız çizgideki müspet gelişmelerden rahatsız oldular ve bu alanların hepsine doğrudan veya dolayı müdahale ettiler” diye konuştu.

“Şer güçlere karşı ‘Hayır!’ denilebileceğini gösterdi”

Milli Görüş ve Necmettin Erbakan Hoca’nın millete hafızasını ve şanlı geçmişini hatırlattığını vurgulayan Kutan, sözlerini şöyle sürdürdü;

“Onlara güçlerini, imkânlarını, coğrafyalarının önemini, tarihi mirasını gösterdi. Emperyalist şer güçlere karşı ‘Hayır!’ denilebileceğini, onurlu durulabileceğini gösterdi. İslam âlemine Siyonizm’in ve onun kontrolündeki Batı Medeniyeti’nin gerçek yüzünü gösterdi. Erbakan, İslami duyarlılığı olan kitlelere ve özellikle mütedeyyin hanımlara siyasi bilinç kazandırdı ve siyasi örgütlenmeyi öğretti. Onları siyasetin merkezine taşıdı ve Batı taklitçisi sağcı partiler içerisinde erimekten kurtardı. Böylece Anadolu’nun köylü, işçi, esnaf ve memur çocukları belediye başkanı seçildiler. Milletvekili, bakan, başbakan ve hatta cumhurbaşkanı olabildiler”

“Yoğun engellemelere rağmen 54. Erbakan Hükümeti kurulabilmişti”

“Post modern darbenin aktörlerini, Milli Görüş Hareketi’nin önlenemeyen yükselişi de ürkütmekteydi” ifadelerini kullanan Kutan,  “1984 yılından itibaren yapılan yerel ve genel seçimlerde RP oyları sürekli bir şekilde artmaktaydı. 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde, nüfusumuzun yüzde 60’ının yaşadığı yerlerde İstanbul ve Ankara da dâhil, altı Büyükşehir Belediyesi ve 324 il ve ilçe belediyesini RP kazanmıştı. Bu kadar yoğun engellemelere rağmen 28 Haziran 1996’da 54. Erbakan Hükümeti kurulabilmişti. Erbakan Hükümeti ve RP’li belediyeler çok kısa zamanda çok başarılı hizmetler ortaya koydular. 54. Erbakan Hükümeti icraatıyla devlet - millet kaynaşmasının en güzel örneklerini sergiledi” değerlendirmesinde bulundu.

“28 Şubat ordunun siyasete girişinin tipik örneği”

“Ordunun özellikle 28 Şubat döneminde siyasetin içerisine girişinin tipik bir örneğini de 28 Şubat’ta Sincan’da suç olduğunu bile bile ‘Tankları ben yürüttüm’ Diyen Korgeneral İzzettin İyigün’ün açıklamalarıdır” diyen Kutan sözlerine şöyle devam etti;

 “Bu tankların yürümesinde Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın ve o dönemde güçlü olan isimlerden Çevik Bir’in haberi yoktu. Karadayı yürüyüşten dört saat sora haberdar olmuş. Çevik Bir ise daha erken öğrenmiş ancak belki bu yürüyüşe engel olur diye Genelkurmay Başkanına haber vermemiş. Karadayı, dört saat sonra öğrenince önce çekinmiş, korkmuş bir darbe mi var diye. Çevik Bir darbe olmadığını söylemiş. Karadayı da ‘Genelkurmay nasıl olur da benim haberim olmadan bu işlere girişir’ diye Çevik Bir’i iyice fırçalamış. Ancak iki saat sonra bize tekrar telefon açtı ve ‘Ne güzel yaptınız, hakikaten büyük bir başarı gösterdik. Hepinizin gözlerinden öpüyorum, tebrik ediyorum, gurur duyuyorum sizlerle’ diyerek yürüyüşe sahip çıktılar. Bir de üstüne kahraman oldular”

Tarihi 28 Şubat MGK toplantısı

Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı son derece tartışmalı ve uzun süreceğinin belli olduğuna dikkat çeken Kutan sözlerini şöyle tamamladı;

“Saat 15.00’da başlayan toplantıyı Süleyman Demirel kısa bir konuşmayla açtı. Ardından MİT tarafından hazırlanan “Radikal Dinci Akımların Rejime Etkileri” başlıklı rapor, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Dış İşleri Bakanlığı tarafından hazırlanan raporlar okundu. Ardından Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı Korgeneral Çetin Saner irtica ile ilgili bir rapor takdim etti. Raporların takdiminden sonra Karadayı ve Kuvvet Komutanları söz alıp irticai gelişmeler ve laiklik ihlalleriyle ilgili iddialarda bulundular. Genelkurmay tarafından hazırlanan 18 maddelik önerilerinin MGK kararı olarak kabul ve ilan edilmesini istediler. Komutanların ardından söz alan Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan ve Tansu Çiller askerlerin önerilerine sıcak baktıklarını söylediler.

Asker ve sivil kurul üyelerinin tamamına karşı tek başına kalan Başbakan Erbakan, 9 saat süren toplantının sonuna doğru önce Demirel’in önündeki Anayasa kitapçığını istedi ve şunları söyledi:

“Bazı odaklar hükümetimizle ordumuzu karşı karşıya getirme gayreti içindedirler. Biz laikliğe değil, laikliğin din düşmanlığı şeklindeki anlayışa karşıyız. Toplantıda gösterilen film ve okunan raporlar istihbarata değil, yönlendirmeye dönüktür ve MOSSAD kaynaklıdır. Getirdiğiniz 18 maddelik tekliflerin MGK kararı haline getirilmesini istiyorsunuz. Bu tekliflerin büyük bir bölümü biraz önce okuduğum Anayasa’nın 2. Maddesi’ne aykırıdır. Siz 2. Madde’de sadece laikliğe vurgu yaptınız. Anayasa bir bütündür. 2. Madde’deki toplumun huzuru, demokrasi, insan haklarına saygı, milli dayanışma, adaletli muamele hükümlerini göz ardı ettiniz.

Beytiye Ekinci

Saadet Partisi’nin Kadın Kolları Başkanı Beytiye Ekinci

“Çizgilerin dışında kalanı vatandaş olarak kabul etmiyor “

Türkiye’de asıl problemin iktidarlar boyunca ülkenin sahibi kimdir tartışmasının yaşanmasından kaynaklandığını dile getiren Beytiye Ekinci, “Türkiye Cumhuriyeti anayasanda her kişinin Türk Cumhuriyeti (TC)  vatandaşı ve kanun karşısında eşit olduğunu ifade eder. Bu da bize aslında Türkiye’nin sahibinin TC vatandaşı olduğunu ortaya koymuş olur. Bunu söylerken yalnız şunu da söyleyeyim; Türkiye’de özellikle son 10 yılda TC vatandaşı olmadığı halde hem mülk satın alarak hem de çeşitli yollarla vatandaşlık alanları bunun dışında tutuyorum. Bunu özellikle ifade ediyorum ama bunun haricinde bu topraklarda doğmuş büyümüş, bu toprakların evladı olan herkes doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi fark etmeksizin bu ülkenin sahibidir. Sağ iktidar olduğunda solu vatandaş kabul etmiyor, sol iktidar olduğunda da sağı vatandaş kabul etmiyor.  Ya da şöyle diyelim birisi iktidar oluyor ve çizgiler çiziyor ve bu çizgilerin dışında kalanı vatandaş olarak kabul etmiyor” dedi.

“Bu durumun ayyuka çıkmış halini AK Parti döneminde görüyoruz”

27 Mayıs 1960 darbesinde, 28 Şubat 1997 post darbesinde, 12 Eylül 1980 darbesinde de bunları gördüklerini söyleyen Ekinci, “ Şimdi süreçte ise 15 Temmuz kalkışması çok farklıydı. Onu bu kategoriye koymayacağım. Fakat bunun akabinde AK Partili yıllarda benim fikrime, zikrime uymuyorsan o zaman bende seni cezalandırırım mantığının aslında Türkiye siyaseti boyunca devam ettiğini görüyoruz. Bu sadece darbeler döneminde değil. Biraz önce ifade ettiğim A iktidarı geldiğinde vatandaşı B, C, D şeklinde olan ırkı, dini inancı, düşüncesi, giyimi farklı olan herkesi vatandaşlığın dışına itmek için cezalandırma yöntemine gitmiş. Maalesef bunun ayyuka çıkmış halini de bugün biz AK Parti’de görüyoruz” diye konuştu.

“Geldiğimiz noktada özgürlük, demokrasi hak getire”

AK Parti, özellikle 28 Şubat sürecini de yaşamış bir iktidarın kısmi mensupları olarak özgürlük ve demokrasiyle gelmişlerdi. Fakat geldiğimiz noktada özgürlük, demokrasi hak getire” diyen Ekinci,  “Ben bu ülkenin tek yöneticisiyim. Benim söylediğimin dışında kimse bir şey söyleyemez, söyleyen de cezalandırılır. Mantık bu olunca insanları cezalandırmayı kendi çerçevesinde haklı görüp Kanun Hükmünde Kararname’yle (KHK) ya da başka şeylerle bulundukları yerden uzaklaştırıyor. 28 Şubat sürecinde bunu çok daha açık aleni bir şekilde gördük. Çünkü çıktılar ve dediler ki; ‘başörtülü olan kimse bu ülkenin vatandaşı değildir. O zaman sizin cezalandırılmanız gerekiyor’ dediler. Bugün yapılanları 28 Şubat sürecindeki post modern darbeye benzetmekten ziyade Türkiye’de iktidara gelen insanların vatandaş anlayışında problem olduğu için bu cezalandırmaların devam edeceğini görmekten ben endişe duyuyorum” ifadelerini kullandı.

“İktidar 2016’dan sonra tamamen AKP’li ve AKP’li olmayan ayrımına gidiyor”

“28 Şubat sürecinde benim başörtüm üzerinden olumsuz bir kampanya yapanlar bugünde yine benim başörtüm üzerinden güya olumlu bir kampanya yapıyorlar. Fakat Müslüman’ı, Yahudi’si, Hıristiyan’ı ya da Kürt’ü, Türk’ü, Laz’ı fark etmeksizin bu ülkenin vatandaşı” şeklinde konuşan Ekinci sözlerine şöyle devam etti;

Ancak bunu şu andaki iktidarın anlayacağını düşünmüyorum. Çünkü iktidar zaten uzun yıllardır özellikle 2016’dan sonra tamamen AKP ve AKP’li olmayan ayrımına gidiyor. Önceden Sünni, Alevi ayrımına gidiyorduk ama şu anda çok daha derin bir şekilde  AKP’li ve AKP’li olamayan ayrımına gittiğimiz ve kutuplaştırdığımız ve daha da ötesi savaşır duruma getirecek korkusu 28 Şubat sürecini yaşamış birisi olarak gerçekten ciddi endişeye düşürüyor.  Bunun için bir an önce siyasilerin aklını başına alması gerekiyor. Ve bu oyuna düşmeden ülkeye ne katkı sağlıyorsa onun bilincinde ve farkında hareket edilmeli. Çeşitli şekillerde olumsuz duruma düşürdüğümüz, olumsuzlaştırdığımız toplumun aslında çok kıymetli değerleri var. Ne yazık ki o değerler ortaya çıkmaması için şu an AK Parti hükümetinin ve Cumhur ittifakının ciddi yoğun bir şekilde propaganda yaptığını görüyoruz”

“Toplumu kutuplaştırıp, ötekileştirme durumunu maalesef yaşıyoruz”

“Şunu biliyoruz ki; Anadolu’da biz kadınlar, komşumuzun kim olduğuna bakmaksızın gidip çay kahve içeriz ya da bir kapı üzerinde muhabbetimizde o kişinin açık-kapalı, Laz- Türk- Kürt, Alevi-Sünni olduğuna bakmaksızın oturup geleceğimiz olan çocukları konuşuyoruz” şeklinde konuşan Ekinci,  “Toplumun tabakasında böyle bir durum varken üstte maalesef bu kişileri kavga ettirecek, tartıştıracak, karşı karşıya getirecek politikalar oluşturuluyor. Bu da ciddi olarak bugün AK Parti’nin iktidar olmasına neden oluyor olabilir ama ilerleyen süreçlerde birbirine düşman haline gelmiş grupların tehlikeli olduğunu tarih boyunca gördük. Ülkenin bekası sadece toprak bütünlüğünü korumakla değil, o toprak bütünlüğünün içerisinde yaşayan insanların ortak değerler etrafında toplanmasını sağlamakta bu kadar önemlidir. Ama ne yazık ki bugün o ortak değerlerden değil ayrık değerler ortaya konularak toplumu kutuplaştırıp, ötekileştirme durumunu maalesef yaşıyoruz”  dedi.

“Bu zamanda yapılanlar gençlerin devlete küsmesine neden oluyor”

28 Şubat’ta gençliğe bir darbe vurulan ve hakları ellerinden alınan bir grubun oluştuğunu kaydeden Ekinci, “Tabi ne kadar düşsek de biz devletimize asla küsmedik. Bu zamanda yapılanlar özellikle gençlerin devlete küsmesine neden oluyor. Devlete küsmekle hükümete küsmek başka şeydir. Biz bunun bilincinde ve farkındaydık. O kadar farkındaydık ki kimimiz işte okulu bitirdi. Bitiremeyenlerimiz gidip çeşitli ülkelerde okudu ama geldi tekrar ülkesine hizmet etti. Fakat bugün gençlerimiz buradan ayrılıp dönmemeyi düşünüyor.  Çünkü hükümet öyle bir duruma getirdi ki hükümet eşittir devlet. En büyük tehlikelerden birisi de bu. Hükümet eşittir devlet değildir. Bu eşitlemenin sonucu maalesef gidenlerimiz devletten nefret eder duruma geldi. AK Parti’nin bir an önce dönüp de o devletin bekası diye sürekli kullandığı cümlenin aslında neleri ve kendilerini nasıl aşındırdıklarını bakmaları gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.

“Gençler bizim bugünümüz ve yarınımız”

“TC vatandaşı olan her kimsenin bu ülkede eşit haklara sahip olduğunu inanmamız gerekiyor”  ifadelerini kullanan Ekinci sözlerine şöyle tamamladı;

“Eşit haklara sahip olurken bir A partisinin B partisinden üstünlüğü, A düşüncesinin B düşüncesinden üstünlüğü hükümete göre olmamalı. İnsanlar toplum içerisinde yaşarken kimi şeyler daha baskın olurken daha kıymetli olabilir ama bir yönetim için hepsi aynı olmalı. Bu aynılığın içerisinde özellikle gençler bunu hissetmeli. Çünkü gençlik bu günümüz olduğu gibi yarınımız. Şimdi herkes gençler yarınımız diyor ama değil o gençler bizim bugünümüz ve yarınımız. Eğer bugünü ve yarını küstürürsek bizim gerçekten yarınımız olmaz. Biraz önceki saydıklarımızla beraber ciddi tehlikeye girerer”

Muhabir: Sümeyye Aksu