Festival programında Türkiye’den 11; Almanya, İngiltere, Danimarka, Fransa, Gürcistan, İrlanda, İsrail ve Yunanistan’dan toplam dokuz yapım izleyiciyle buluşacak. 27. İstanbul Tiyatro Festivali programı özellikle sahneleme türleri ve biçimlerinin çeşitliliğiyle dikkat çekiyor. Festival, izleyicilerine belgesel tiyatrodan klasik sahnelemelere, çağdaş danstan mask tiyatrosuna, kukla sinemasından mekâna özgü eserlere, dans tiyatrosundan performatif enstalasyonlara uzanan geniş bir yelpazede eserler sunuyor.
Birçok yeni mekân bu yıl festival izleyicilerine kapılarını açacak. Gösteriler bir ay boyunca İstanbul’un iki yakasında; Kadıköy Belediyesi Alan Kadıköy, Atlas 1948 Sineması, Büyük Zarifi Apartmanı, Caddebostan Kültür Merkezi, DasDas, Fişekhane, Galatasaray Lisesi, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi, Hope Alkazar, İş Kuleleri Salonu, Metro Han, Notre Dame de Sion Fransız Lisesi, Saint Benoit Fransız Lisesi, Süreyya Operası ve Zorlu PSM olmak üzere 15 farklı mekânda izleyicilerle buluşacak.
27. İstanbul Tiyatro Festivali Onur Ödülü, 4 Eylül Pazartesi günü Okra İstanbul’da düzenlenecek bir törenle tiyatro oyuncusu ve yönetmen Mehmet Birkiye’ye sunulacak. Açılış ise kalp çarpıntılarını hızlandıran cinsten. Dansı “yüzeysel güzelliğin” prangalarından kurtarıp gerçek hayata doğru yönelterek ona yeni özgürlük alanları kazandıran; çığır açan stili bugün hâlâ hem izleyiciler hem profesyoneller üzerindeki etkisini koruyan Pina Bausch imzalı Café Müller, Türkiye’de ilk kez 25 Ekim’de sahnelenecek.
Günümüzün yıldız koreograflarından Hofesh Shechter, nefes kesici bu ikili programında çağdaş dans aracılığıyla günümüze ışık tutuyor. Programın ilk eseri şiddete karşı giderek artan duyarsızlığımıza iğneleyici bir biçimde yaklaşarak eğlence adı altında ne kadar ileri gidebileceğimizi sorgularken ikinci bölümü ise sevecenliğiyle, sığınabileceğimiz bir şefkat alanı yaratıyor. Shechter Çifte Cinayet’te topluluğunun eşsiz dansçıları ve kendisinin bestelediği müzikleriyle duygularımızın en derinlerine dalıyor.
Mask tiyatrosunun dünya çapında yeniden keşfinin öncüsü kabul edilen Berlin merkezli Familie Flöz, alametifarikası olduğu üzere duygu ve mizahı keskin gözlemlerle harmanladığı Düğün ile festivalde. Her anında son derece insancıl ve dokunaklı bir etki yaratan bu sözsüz oyun, bireysel mutluluk arayışı hakkında trajikomik bir öykü anlatırken ardında sınıf çatışmasından ekolojik meselelere uzanan bir toplumsal eleştiri barındırıyor.
20 dile çevrilen oyunları ülkemizde de sıklıkla sahnelenen, 2017’de ‘Domestik’ serisinin ilk oyunuyla festival izleyicilerinin gönlüne taht kuran Wajdi Mouawad, bu kez serinin ikinci oyunu Kız Kardeşler ile festivalde.
Festivalin Yunanistan’dan bu yılki konuğu, Atina Epidaurus Festivali’nin 2021’de en beğenilen yapımlarından Baklava Cumhuriyeti. Anestis Azas’ın tasarlayıp yönettiği, eleştirmenlerin yeni nesil Yunan tiyatrosunun yol göstericisi olarak selamladıkları bu umulmadık biçimde komik, teatral sözde-belgeselde Cem Yiğit Üzümoğlu canlandırdığı Fatih karakteriyle övgüler topluyor.
Festivalin kapanışı da oldukça anlamlı bir seçim. Işıl Kasapoğlu’nun yaklaşık 30 yıl önce Orhan Veli Kanık’ın İstanbul’u Dinliyorum şiirinden esinlenerek tasarladığı İstanbul Mon Amour projesi, geçen yıl festivalde hayata geçirilmiş ve izleyicilere tekrarı olmayan unutulmaz bir deneyim yaşatmıştı. İstanbul Mon Amour bu yıl Ahmet Sami Özbudak’ın araştırmaları, hayalleri ve çeşitli sanatçılarla yaratıcı işbirlikleri neticesinde kurguladığı, tiyatronun büyüsüyle sarmalanmış bir Beyoğlu’na götürüyor izleyiciyi.