Saylor, AA muhabirine, 11 Eylül saldırılarının ardından ABD toplumunda artan Müslüman karşıtlığını değerlendirdi.

ABD nüfusunun yüzde 1'den fazlasını oluşturan Müslümanların, ülkede "sevilmeyen" azınlık olarak görüldüğünü belirten Saylor, Amerikan siyaseti ve politikalarında Müslüman karşıtı bağnazlığın kabul edilebilir görülmeye devam ettiğini kaydetti.

11 Eylül saldırılarından sonra ABD toplumunda kutuplaşmanın arttığına işaret eden Saylor, "ABD halkı onlarca yıldır görülmemiş şekilde bölünmeyle karşı karşıya. Pek çok tanınmış kişi de bu nefreti kendi amaçlarına hizmet için kullanıyor. Her zamanki gibi bu nefretin asıl yükünü azınlıklar taşımak zorunda kalıyor." dedi.

Saylor, CAIR'in 2022'de yayımladığı "Ön Yargının Gölgesinde İlerleme" adlı raporda, ABD'de Müslümanların hedef alındığı saldırılarda 1995'ten bu yana ilk kez düşüş kaydedilmesine karşın okullardaki Müslüman karşıtlığının artıp toplumsal ayrışmanın çocuk yaşlara kadar indiğinin gözlemlendiğini anımsatarak, şöyle devam etti:

"Son yaptığımız araştırma, ülkede 2022'de Müslümanları hedef alan olaylarla ilgili şikayetlerde bir önceki yıla göre yüzde 23 azalma olduğunu gösterdi. Bu, verileri takip etmeye başladığımız 1995'ten bu yana kaydedilen ilk düşüş. Raporda ayrıca kolluk kuvvetleri ve hükümetin aşırı müdahalesine ilişkin şikayetlerin yüzde 38 azaldığı belirtiliyor ancak 2022'de okullarda Müslüman çocukların karşılaştığı olaylara ilişkin şikayetler yüzde 63 arttı."

"Failin Müslüman olmadığı durumlarda medya akıl sağlığı sorunlarına odaklanıyor"

ABD'deki medya kuruluşlarının Müslüman karşıtlığında araç olarak kullanıldığına vurgu yapan Saylor, şunları kaydetti:

"Medyanın, politikacıların ve tanınmış kişilerin Müslümanları tehdit olarak yansıtmasıyla, Amerikan toplumu da Müslümanlardan 'korkunç şeyler' bekler hale geldi. Müslüman biri yanlış bir şey yaptığında hemen bunu onun diniyle ilişkilendirip linç etmeye girişiyorlar fakat fail Müslüman değilse medya sıklıkla din, ırk yerine ruhsal rahatsızlıklara dikkati çekiyor. Failin Müslüman olmadığı durumlarda medya dini inanç veya işlenen suç yerine akıl sağlığı sorunlarına odaklanıyor."

Saylor, yargı kararlarıyla ilgili Müslümanların ve İslam'ın hedef alındığının altını çizerek, "Yüksek Mahkeme, ABD'de kürtajın kısıtlanmasına karar verdiğinde birçok yorumcu, kararla İslam'ın hiç ilgisi olmamasına rağmen ülkeye şeriat geldiğini söyleyerek Müslümanları suçladı." ifadesini kullandı.

Toplumda yer edinen İslam karşıtı düşüncenin, 1990'lı yıllara dayandığını ve 11 Eylül saldırılarıyla arttığını anlatan Saylor, şu değerlendirmede bulundu:

"Amerikan toplumundaki Müslümanlara karşı korku ve ön yargı, başarısız politikaların bir sonucu. Başlangıçta ABD'nin 11 Eylül'e karşı tepkisinin korku ve panikle yönlendirildiği iddia edilebilir ancak ABD'de Müslümanlar hakkında 2001'den çok öncesine dayanan basmakalıp düşünceler vardı. Bu nedenle ön yargı, bu hedef alma politikalarının çoğunun oluşmasına neden oldu ve hala da sürdürülmesini sağlıyor."

Saylor, geçen aylarda CAIR'in yayımladığı raporda, ABD'de 1 milyondan fazla Müslümanın Federal Soruşturma Bürosu (FBI) tarafından incelendiğinin ve takip edildiğinin kaydedildiğine atıfta bulunarak, hükümetin Müslümanları kısıtlamak ve "fişlemek" yerine gerçek ipuçlarını takip ederek suçlulara ulaşması gerektiğini vurguladı.

FBI izleme listelerinin yasal olmadığının altını çizen Saylor, sözlerini "Kongre, hiçbir zaman izleme listeleri yapılmasına izin vermedi. Kongrenin izleme listesiyle ilgili muhataplarına zor sorular sormasının zamanı geldi. Siyasiler yıllardır hükümet kurumlarını Müslümanlara karşı ayrımcılık yapmak için kullanıyor." şeklinde tamamladı.

Editör: Halide Tonga