Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Avrupa Parlamentosu Sosyalistler ve Demokratlar Grubu’nun daveti üzerine Belçika’nın başkenti Brüksel’e geldi. Özel, burada Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Daimi Raportörü Nacho Sanchez Amor ile görüştü.

Daha sonra bir konuşma gerçekleştiren Özgür Özel,  “Mücadelemiz Avrupa Birliği ile örtüşmektedir. Demokrasiye, hukuka, istikrara inanan bir partiyiz" dedi.

“Huzurunuzda, Avrupa’nın en köklü, en güçlü sosyal demokrat partilerinden birinin lideri olarak bulunmanın yanı sıra, ülkemizde bundan 11 ay önce, 31 Mart 2024 tarihinde yapılan, seçmenlerin yüzde 78,4 oranıyla çok yüksek bir katılımın gösterdiği seçimlerde birinci olmuş, Türkiye’deki nüfusun yüzde 65’ini barındıran ve ekonominin yüzde 80’inin gerçekleştiği bir coğrafyadaki belediyeleri kazanmış Türkiye’nin birinci partisinin Genel Başkanı olarak sizlere sesleniyorum. Bu seçimlerin Türkiye siyaseti açısından iki önemli noktasından birincisi, partimin 47 yıl sonra tekrar birinci parti olmasıdır. İkincisi ise bugün iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurulduğu günden itibaren ilk kez bir seçimde ağır bir yenilgi alarak, ikinci parti durumuna düşmesidir. Bu durum, seçimden bu yana yapılan tüm genel seçim anketlerinde de istikrarlı bir şekilde sürmektedir.

“Diyalog ve dayanışma içinde olması gerektiği bir dönemdeyiz”

Tüm dünyada ve Avrupa’nın her yerinde, tam demokrasi için mücadele veren bütün siyasi aktörlerin, akımların, siyasi partilerin birbiriyle diyalog ve dayanışma içinde olması gerektiği bir dönemdeyiz. Partimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde modern cumhuriyetin kurucusu olmakla kalmamış, 1950’de ülkemizi çok partili hayata, demokratik seçimlere geçiş sürecini de gerçekleştirmiştir. Bizler Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve daha 1920’lerde egemenliğin kayıtsız şartsız milletin hakim olduğunu ifade ettiği siyasetin temsilcileriyiz. Maalesef, bundan 100 yıl sonra bugün, tüm dünyada otoriter popülist liderlerin kuralları ve kurumları doğrudan sistematik olarak hedef aldığı bir dönemdeyiz. Öyle ki, benzerleri birbirileri ile dayanışarak, birbirlerinden öğrenerek hukuk devletini, kuvvetler ayrılığını geriletiyor. Ortak akıl yerine, sözde güçlü liderliği ön plana çıkarmaya yönelen bu anlayış, tüm dünyaya yayılıyor. Ülkemizde de partimiz bu anlayışa karşı güçlü bir demokrasi, hukuk ve adalet mücadelesine liderlik etmektedir. Ülkemizde verdiğimiz bu mücadele, partimizin kuruluş ilkelerinin ve hedeflerinin yanı sıra Avrupa Birliği’nin ortak değerleriyle de örtüşmektedir. Ortak değer ve hedeflerin yanında ortak risk ve tehditlerimizin olduğunu da söylemek yanlış olmaz.

“Türkiye’nin Avrupa’yı tercihi yalnızca stratejik bir karar değildir”

Ülkemizdeki iktidar partisinin Avrupa Birliği’ne tam üyelik konusunda konjonktürel olarak birbiriyle çelişkili tutumlarının aksine, partimin sahiplendiği hem tarihsel hem ilkesel istikrarlı tutum, tam üyelik noktasındaki kararlılığımızın temelini oluşturmaktadır. Bizim için Avrupa sadece bizim de içinde bulunduğumuz bir coğrafya değildir. Son iki yüzyıldır ülkemiz yüzünü Batı’ya çevirmiş, yaptığı ilk anayasa ile modernleşme sürecine girmiş, Kırım Savaşını bitiren 1856 Paris Kongresiyle birlikte Avrupa kamu düzeninin ve Avrupa Uyumunun bir parçası olarak kabul edilmiştir. O zamandan günümüze, ilişkilerimizde iniş çıkışlar olsa da Avrupa ile Türkiye’nin çok yönlü bir ilişkiye ve karşılıklı dayanışmaya olan gereksinimleri hiç değişmemiştir. Türkiye’nin Avrupa’yı tercihi yalnızca tarihsel, siyasal ve stratejik bir karar değildir. Bu aynı zamanda toplumsal bir tercihtir. İktidarların tutumu ve ülkedeki siyasetin AB ile ilişkileri nasıl konumlandırdığı doğrudan seçmen tercihlerine de yansımaktadır.

“Genç kesimim Avrupa Birliği’ne üyelik talebi yüzde 72 noktasında”

Geçmişte Avrupa’yla yaşanan krizli süreçler, yapılan karşılıklı hatalar Türkiye’de AB üyelik talebini yüzde 25’lere kadar geriletmişti. Ancak, partimizin Avrupa Birliği ile ilişkileri, Avrupa’daki kardeş partilerle yürüttüğümüz sıkı dayanışma, uluslararası birlikteliklerde üstlendiğimiz etkin görevler ve yapılacak seçimlerde iktidara en yakın parti olarak Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefinin temel vaadimiz olması, hatta yapılacak seçimleri AB üyeliği açısından referandum olarak tarif etmemizden sonra yapılan kamuoyu araştırmalarında, Avrupa Birliği’ne üyelik konusundaki toplumsal talep istikrarlı olarak artmış ve son ölçümlerde yüzde 66’ya kadar ulaşmıştır. Özellikle genç kesim arasında Avrupa Birliği’ne üyelik talebi yüzde 72 noktasındadır. Ancak o Avrupa Birliği, Türkiye’yle ilişkisini göçmen pazarlıklarına hapseden, Türkiye’yi sınırın ötesindeki bir göçmen deposu olarak gören bir Avrupa Birliği olmamalıdır. Türkiye, savaşlar ve iklim krizleriyle doğudan gerçekleşecek büyük göç baskınını kendi topraklarında tutan, karşılığında batıdan ekonomik yardım ve siyasal destek alacak bir ülke olarak görülmemelidir.

Göktaş ve Uraloğlu'ndan 'dijital güvenlik' toplantısı: Aile ve çocuklarımızı korumalıyız Göktaş ve Uraloğlu'ndan 'dijital güvenlik' toplantısı: Aile ve çocuklarımızı korumalıyız

“Bugünün ihtiyacı 360 derece bir diplomasi”

Bugünün ihtiyacı 360 derece bir diplomasi, güçlü bir işbirliği; kişisel ilişkileri değil kurumları merkeze alan, ilkeleri ve evrensel değerleri pazarlık unsuru yapmayan, tam bir karşılıklı güven ilişkisi olmalıdır. Biz parti olarak demokrasinin istikrara, insan haklarının güvenlik kaygılarına alternatif görülmesini doğru bulmuyoruz. Bunu birbirini tamamlayıcı bir bütünün parçaları olarak görüyor, biri yoksa diğeri de var olamaz diyoruz. Hatırlamalıyız ki demokratik değerlere, ilke ve normlara bağlı aktörler müzakere eder, pragmatizmi benimseyen aktörler ise pazarlık eder. Unutmamak gerekir ki kolay yoldan elde edilmiş pazarlıkçı kazançlar, kolay bir şekilde kaybedilebilir. AB ile Türkiye arasındaki ilişki, bir an evvel ilke, norm ve değerler temelli bir zemine dönmeli ve iki taraf karşılıklı olarak, demokratik ideallerin ve demokrasi kültürünün inşası için el ele vermelidir.

“Türkiye, önemli bir jeopolitik bir konumdadır”

Bu salondaki ve kıtadaki tüm endişelere bu yüzden hak veriyorum. Ukrayna’da yaşanan savaş, Gazze’deki korkunç katliam, Suriye’de uzun süredir beklenen yönetim değişimi -ancak yönetimin kontrolü güç bir ele geçmesi- ABD’de Trump yönetiminin çok taraflı dünya düzenini, demokratik kurumları yıkmaya dönük aldığı hızlı kararlar bu gelişmelerin sadece birkaçı. Yaşadığımız belirsizlikler çağında, küresel dengelerin yeniden kurulduğu bir anda Türkiye’nin stratejik öneminin arttığının farkındayız. Türkiye, önemli bir jeopolitik bir konumdadır. Bu belirsizlik ve küresel jeopolitik gerginlik ortamında Türkiye’nin demokratik, güvenilir ve öngörülebilir, çevreye saygılı, istikrarlı, kurumları güçlü bir ülke olması ve bu ülkenin Avrupa’nın ayrılmaz bir parçası olması, hem bizlerin hem de Avrupa’nın yararınadır. Türkiye, dinamik ekonomisi, genç nüfusu, canlı ve direngen bir sivil toplum dinamizmi ile AB’nin birçok yeni üyesinden daha köklü bir demokratik geleneğe dayanan bir ülkedir.

“Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı adaylığı unvanını resmen kazanacaktır”

Son olarak, Türkiye’de partimize ve partimizin ve diğer muhalefet partilerinin belediyeleri üzerinden Türkiye’nin yerel demokrasisi üzerine kurulan baskıları ve iktidar güdümlü yargı tacizlerini her biriniz yakından takip ediyorsunuz. Biz bu sürece edilgen bir direniş yerine meydan okuyan bir ayağa kalkma ve itirazla başkaldırıyoruz. Türkiye’nin dünyanın en bilinen üç imparatorluğuna başkentlik etmiş gözbebeğimiz İstanbul’un belediye başkanı Ekrem İmamoğlu, 23 Mart 2025 tarihinde 1 milyon 700 bin üyemizin doğrudan sandık başına gideceği bir önseçim süreciyle Cumhurbaşkanı adaylığı unvanını resmen kazanacaktır. Çok adaya açık bir süreçte, kendisine duyulan güven ve uğradığı saldırılara karşı korumacı bir toplumsal sahipleniş, bu önseçimde tek aday olmak sorumluluğunu kendisine, ancak arkasına milyonları katma sorumluluğunu partimize yüklemiştir. Bu önseçim sürecinin tamamlanmasıyla birlikte, yapılacak ilk genel seçimlerde yarışacak isimlerin belirginleştiği ve seçimlere ilişkin tek belirsizliğin seçim tarihi olduğunun inanç ve kararlılığı içerisindeyiz. Partim, demokratik, barışçıl, laik, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygılı bir Türkiye arzuluyor. Biz böyle bir Türkiye’nin hayalini kuruyor, böyle bir Türkiye için mücadele ediyoruz. Avrupalı siyasetçiler, nasıl bir Avrupa hayal ediyorlar? Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkinin, bu sorudan bağımsız olarak düşünülmeyeceği kanaatindeyim. Hepinize bana bu imkanı tanıdığınız için çok teşekkür ediyor, sevgili Iratxe’ye sıcak karşılaması ve harika sunuş konuşması için bir kez daha teşekkür ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.”

Kaynak: Haber Merkezi