Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’de yaşanan çatışmaları değerlendirdi. Karar gazetesinde analizlerini sıralayan Ahmet Davutoğlu, şu ifadelere yer verdi:
“Bugün geldiğimiz noktayı çarpıcı tek cümleyle ifade edeyim: Suriye’de işler iyi gitmiyor ve acilen tedbirler alınması gerekiyor! Bunu sadece bir analiz olarak değil alandan gelen doğrudan bilgiler ışığında vurguluyorum. Bu zor süreçte atılması gereken adımların gecikmeden atılması hem Türkiye’nin güvenliği ve stratejik geleceği için hem de Suriye halkının büyük acılardan sonra gerçek bir barış ve refah dönemine girebilmesi için olmazsa olmaz şarttır.
Suriye devriminin gerçekleşmesinin hemen öncesinde muhtemel gelişmeler, hemen sonrasında da yapılması gerekenlerle ilgili kanaatlerimi Sayın Erdoğan, Sayın Bahçeli ve Sayın Fidan’a yazılı olarak iletmiştim. Hükümet kurulur kurulmaz yeni Suriye Başbakanı Muhammed el-Beşir’e doğrudan mektupla, Sayın Ahmed eş-Şaraa’ya da Arapça kamuoyuna açık bir çağrı/makale ile Suriye halkının bir dostu olarak samimi tavsiyelerimi paylaşmıştım. Ayrıca her hafta yaptığım grup konuşmaları, çok sayıda TV mülakatı, sosyal medya mesajı ve Türkçe, İngilizce ve Arapça yayınladığım makalelerle gördüğüm riskleri ve yapılması gerekenleri defalarca tekrar etmiştim.
Bugün geldiğimiz noktayı çarpıcı tek cümleyle ifade edeyim: Suriye’de işler iyi gitmiyor ve acilen tedbirler alınması gerekiyor! Bunu sadece bir analiz olarak değil alandan gelen doğrudan bilgiler ışığında vurguluyorum. Son olaylar tırmanmadan önce 5 Mart Çarşamba günü son grup toplantısında yaptığım Suriye ile ilgili acil kriz masası kurulması teklifini de bu bilgiler ışığında yapmıştım.
Aşağıda zikredeceğim hususları da bir muhalefet lideri olarak değil, Türkiye için en stratejik ülke konumundaki Suriye halkının bütün kesimlerinin bir dostu olarak acil bir çağrı mahiyetinde kamuoyuna sunuyorum.
Üç aylık dönemde yapılan uygulama hataları ve oluşan riskler:
1-) Devlet yetkilileri olarak uluslararası kamuoyu algısı bakımından haklı bir tutum ile başlarda Suriye’deki gelişmelere mesafeli bir tutum sergilenmiştir. Ancak bu tutum bir müddet sonra bir taraftan bir tür çekingenliğe dönüşmüş; diğer taraftan ise Şam’a yapılan ve fetih görüntüsü verilen resmi, yarı resmi/akraba ve sivil ziyaretler bu hassasiyeti ortadan kaldırmıştır.
2-) HTŞ yapısının ve başta Deraa olmak üzere farklı şehirlerden gelen yerel direniş unsurlarının tek ve hiyerarşik bir güvenlik yapılanmasına dönüşmesine yönelik adımlar süratle atılamamış ve olaylar doğal seyrine bırakılmıştır. Bu durum bir taraftan etnik ve mezhebi gruplar arasındaki rövanşist tepkileri tırmandırmış, diğer taraftan eski rejim unsurlarının bu durumu istismar etmesine yol açmıştır. Son günlerde Lazkiye ve Tartus’da yaşananlar ilerde yaşanabilecek ve yeni bir iç savaşı tetikleyecek boyutlar taşımaktadır.
3-) Son dönemde Türkiye’nin bütün dikkatleri Kürt sorunu bağlamında PYD bağlantılı konulara odaklanmış ve Suriye bir bütün olarak düzene kavuşmadan bu sorunun çözümünün de mümkün olmadığı gerçeği gözardı edilmiştir. Özellikle Alevi azınlığın olduğu Batı Suriye’deki sahil bölgesi, Dürzi azınlığın yaşadığı Suveyda bölgesindeki gelişmelerin nabzının tutulmasında aksamalar yaşanmıştır.
4-) Türkiye Suriye konusunun Türkiye ile Arap Dünyası arasında bir sorun olmasının önüne geçmek ve ekonomik maliyetin paylaşılması için Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, BAE ve Katar’ın ön almasını tercih etmiş ve kendi stratejik planlamasını onların tutumlarına göre ayarlamıştır. Diplomatik olarak başta doğru görünen bu tutum Türkiye’nin inisiyatif alanını daraltmıştır. Halbuki Ürdün dışında bahsi geçen bütün Arap ülkeleri Suriye’deki gelişmelerden birinci derecede etkilenecek şekilde sınır komşusu değildir.
5-) Türkiye ve Arap ülkelerindeki bu inisiyatif ve koordinasyon boşluğunu İsrail doldurmuş ve Güney Suriye’deki kontrol alanlarını genişletme çabasına girişmiştir. Kuneytra’da fiilen İsrail ordusu devriye gezerken, İsrail istihbaratı Suveyda’daki Dürzi nüfusa nüfuz etme çabalarını yoğunlaştırmıştır. Şam merkezi yönetiminin Deraa’daki yerel güçlerle irtibatının yeterli şekilde kurulamamış olması İsrail’e büyük avantaj sağlamıştır.
6-) Şam’da gerçekleştirilen geniş katılımlı ulusal uzlaşı konferansı başarılı geçmiş olmakla birlikte bütün kesimlerin onayını almış olan net bir eylem planı ortaya konamamış, bundan sonraki adımlar için yetkili organlar kurulamamıştır.
Yapılması gerekenler:
1-) Ankara’da Dışişleri Bakanlığı, TSK ve MİT’in ilgili birimlerinden oluşan tam zamanlı bir kriz masası kurulmalı ve gerektiğinde Lazkiye ve Tartus’da yaşanan son olaylar başta olmak üzere gerilimleri düşürücü pratik ve anlık girişimler yapılmalıdır. Son günlerde tırmanan gerilimler ihmal edilememeli ve ciddi çözüm ve barış süreçleri devreye sokulmalıdır.
2-) Daha fazla gecikmeden bütün etnik ve mezhebi toplulukları içinde barındıran gerçek bir Suriye milli ordusu kurulması çalışmalarına ağırlık verilmeli ve bu yöndeki çabalara destek vermek üzere askeri danışmanlar görevlendirilmelidir. Güvenlik yapılanması HTŞ ile Alevi, Kürt ve Dürzi milis gruplarının güç dengelerinin etkisinden çıkarılmalı ve şehirlerde polis, kırsalda askeri güvenlik hiyerarşisi sağlanmalıdır. Şam yönetiminin Suriye’nin omurgasını temsil eden Halep-Hama-Humus-Şam-Deraa hattında Deraa, doğu kanadında Deyruzzur, batı kanadında ise Lazkiye’deki güvenliği sağlama ve kamu düzenini kurma çalışmalarına ağırlık verilmelidir.
3-) Türkiye Halep’ten Deraa’ya, Haseke’den Tartus’a, Suveyda’dan Deyruzzur’a kadar olan bütün Suriye topraklarındaki etnik ve mezhebi unsurlarla iyi ilişkiler içine girmeli ve onların başka güçler tarafından istismar edilmesinin önüne geçmelidir.
4-) Başta Ürdün, Suudi Arabistan, Irak, Mısır, BAE ve Katar olmak üzere bütün Arap ülkeleriyle ikili ve çok taraflı diyalog ve koordinasyon yürütülmeli ancak Türkiye ve bölge için risk oluşturan konularda inisiyatif almaktan çekinilmemelidir.
5-) Başta ABD ve Rusya olmak üzere ilgili küresel güçlerin tümüyle yeni Suriye yönetiminin istikrarı yönünde istişarelere ağırlık verilmelidir. Gerek Suriye’nin bütünlüğü gerekse Türkiye’de başlayan süreçle ilgili hayati önem arzeden Kuzeydoğu Suriye bağlamında Trump yönetimi ile en üst düzeyde görüşmeler bir an önce yapılmalı, bu konu Trump’ın muhtemel tepkisinden çekinilerek daha fazla ertelenmemelidir.
6-) Şam’da başlatılan ulusal uzlaşı çalışmalarına doğrudan destek verilmeli ve etnik ve mezhebi kalıpları aşan siyasi kimliklerin ve şahsiyetlerin devreye girmesi sağlanmalıdır. Türkiye’nin son 15 yılda geliştirdiği ilişkiler ve insan envanteri bu bağlamda devreye sokulmalıdır. Söz verildiği gibi bütün toplumsal unsurları kapsayan geçiş hükümeti bir an önce kurulmalıdır.
7-) Suriye ulusal parasının bile Moskova’dan basılıp getirildiği, ortalama aylık maaşların 25 dolar düzeyinde olduğu ve en az iki ay gecikmeli ödendiği göz önünde tutulduğunda halkın her an sosyal patlamalara yol açabilecek ekonomik sorunları başta olmak üzere devlet bürokrasinin işleyişi konusunda da gerekli danışmanlık desteği verilmeli ve günlük hayatın normalleşmesi yönünde adımlar atılmasına katkı verilmelidir.
Özetle, devrimin ilk günlerde yazdığım makalelerde ve yaptığım konuşmalarda da vurguladığım gibi zalim bir yönetimin devrilmesi bir sürecin sonu değil, daha zor bir sürecin başlangıcıdır. Bu zor süreçte atılması gereken adımların gecikmeden atılması hem Türkiye’nin güvenliği ve stratejik geleceği için hem de Suriye halkının büyük acılardan sonra gerçek bir barış ve refah dönemine girebilmesi için olmazsa olmaz şarttır.