Gazeteci Fehmi Koru, bugünkü “Açlık sınırı altındaki milyonlar tepkili ama esas tepkiyi onların yardımına koşabilecek olanlar vermeli” başlıklı yazısında ekonomik sorunlara değindi. 9 milyon emeklinin 7 bin 500 TL maaş aldığını hatırlatan Koru, emeklilerin ‘zamlar’ karşısında zorlu yaşamına dikkat çekti.
Koru, devletten üst düzey görevdeyken emekli olmuş, yüksekçe maaş alanlar ile yine yüksek maaşlı emekli milletvekillerinin de, sohbetlerde geçinme zorluğu çektiklerini söyledi. Yüksek maaşlılarda şikayet ediyorsa emekliler ne yapsın” diye soran Koru’nun yazısı şöyle:
Geçen gün bir dost meclisinde uzun süredir görmediğim iş dünyasından bir tanıdık, konu geçim sıkıntısına gelince, “Bugünün Türkiyesi’nde geçim için 200 bin TL gerekli” deyince bende şafak attı.
Ne, 200 bin TL mi?
Devletten üst düzey görevdeyken emekli olmuş, yüksekçe maaş alanlar ile yine yüksek maaşlı emekli milletvekilleri de, sohbetlerde, geçinme zorluğu çektiklerini söylüyorlar.
Herhalde doğrudur.
İyi de doğruysa ayda yalnızca 7 bin 500 TL maaş alan 9 milyon emekli ne yapıyor acaba?
Yüksek maaşlılar bile şikayet ediyorsa ayda 7 bin 500’den biraz fazla maaş alan emeklileri de düşünmek gerekiyor. Onlar da 6 milyon kişi.
Galiba emekli maaşıyla geçinenlerimizin yarıdan fazlası açlık sınırının altında, geri kalanının büyük bölümü de yoksulluk sınırının altında kalıyor.
Bana da her şey çok pahalı geliyor. Yakın zamanlara kadar lüks sayılmayacak bazı keyif harcamalarım olabiliyordu, bir baktım, farkına bile varmadan bir çoğundan vazgeçmişim, bazılarını da azaltmışım.
Hazırdan yiyor benim gibiler…
Ya hazırı bulunmayanlar ne yapıyor?
Çevremde herkes bu konu açıldığında “Allah onlara acısın” duasını etmekten öteye geçmiyorlar.
Nedense kimsenin aklına fakir fukaranın – garip gurabanın yardımına koşmak gelmiyor.
Yardımına koşmak mı? Nasıl olacak bu?
Serzenişte bulunduğumda kimileri bana bu soruyu yöneltiyor.
Eskiden şimdikine benzer durumlarda, bazı hamiyet sahipleri, hem kendi ceplerinden masrafa katlanarak hem de imkanı olan tanıdıklarını da gayrete getirerek, çevrelerinde bulunan veya uzak yerlerdeki çaresizlerin yardımına koşmak üzere devreye girerlerdi.
Gaziantep’te işi-gücü bu olan bir yaşlı adamı hayal meyal hatırlıyorum.
O kadar uzağa gitmeye gerek yok, bazı yabancı ülkelerde, son yıllarda, bazı insanlar, kendilerinin imkanlarına sahip olmayan, çeşitli sebeplerle gıda yardımına muhtaç duruma düşmüş veya engelleri yüzünden yerlerinden ayrılamayan başka insanlara yardım ellerini uzatıyorlar.
‘Food bank’ uygulaması Kovid günlerinde çok yaygınlaşmıştı. Gıda maddeleri toplanır, adresleri tespit edilmiş muhtaç kişilere gönüllü gençlerle ulaştırılırdı.
Evinde pizza pişirip bekleşen ihtiyaç sahiplerine dağıtanlar bile çıkmıştı.
‘Aşevleri’ oluşturulup sıcak yiyecekler sağlayanlar da vardı. Halen de var.
Bu sonuncusu -aşevleri- bizim geleneğimizde de bulunmaz mıydı?
Peki, neden bu göreve kendiliğinden soyunanlar bizde pek çıkmıyor?
Neden bu amaçla sivil toplum kuruluşları oluşturulmuyor veya var olanlar devreye girmiyor?
“Açlık sınırının altında kalmak” yaftasının anlamını anlayan yok herhalde.
İyi de, “Komşusu aç iken” diye başlayan hadis artık hutbelerde/vaazlarda tekrarlanmaz mı oldu yoksa?
AK Parti’nin itibar ettiği yorumculardan biri, “Her gün yeni zam; pek çok kişi ‘oyumuzu keşke Kemal Kılıçdaroğlu’na verseydik’ demeye başladı” görüşünü açıklamış.
Tahmin ederim.
CHP ise ne olup bittiğinin farkında değil, onlar kendi kavgalarıyla meşgul.
Peki, AK Partililer farkında mı bu durumun?
Onlar da muhalefete bakıp, “Bunlar varken bize ölüm yok” tesellisindeler.
Galiba olan fakir fukara – garip guraba takımına oluyor.
Bu yazı fehmikoru.com adresinden alınmıştır.